Meteoroloji raporlarına göre, tarihimizin en sıcak günlerini yaşıyoruz, yurdun bir çok yerinde nefes alamaz hale geldik. Medya kanallarında bilim insanları, sonsuz evrendeki Samanyolu Galaksisi’nde bulunan sistemimizin ana ekseni Güneş’te tarihin en büyük patlamalarının meydana geldiğini anlatıyorlar. Aynı günlerde dünyamızın, tarihte çok az görülen bir Perseid Meteor yağmuruna tutulduğu, ülkemizin bir çok noktasında gözlemcilerin, bu uzay mucizesini izlemek için uygun alanlara koştuğu haberleri veriliyor.
Ekonomimiz tepe taklak gidiyor, üretici de tüketici de ne diyeceğini bilemez halde...
20 yıldan beri devletimizi yöneten Ak Parti iktidarını, mayıs ayında yapılan seçimlerde oylarımızla yeniden göreve getirdik, keyfince yönetimini sürdürüyor, karşısında muhalefet yok gibi...
Oysa muhalefetin olmadığı yerlerde demokrasi olmaz, bilim gelişmez, toplumsal sorunlar çözülemez...
İstanbul’da Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nda öğrenim gördüğüm 1970’li yıllarda ülkemizin en önemli bilim adamları bizlere ders veriyorlardı; Ordinaryüs Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Ordinaryus Prof. Dr. Reşat Kaynar, Ordinaryüs Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı, Prof. Dr. İsmet Giritli, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, ünlü edebiyatçı yazar Tahir Alangu (Ünlü yazarımız Sait Faik Abasıyanık’ın yakın dostlarındandı, derslerinde anılarından söz ederdi), şu anda aklıma ilk gelen hocalarımız arasındaydılar...
Gazetecilikle ilgili derslerimizin yanı sıra bizlere anayasa nedir, hak hukuk adalet nedir, medeni hukuk, ceza hukuku, kara ticareti, deniz ticareti, hava ticareti hukuku nedir, sosyal siyaset, komünizm, kapitalizm, faşizm, demokrasi nedir, yaşamın tüm alanlarıyla ilgili bilgiler vermeye çalışırlardı.
Özellikle demokrasilerle ilgili devlet yönetimindeki üç ana erk (Güç) Yasama, Yürütme ve Yargı hakkında bilgilendirildik. Yasama (Toplum tarafından seçilen milletvekillerinin oluşturduğu TBMM) yasaları yapar, Yürütme (Seçimle iş başına gelmiş siyasal iktidar) devletin yönetimini üstlenir, Yargı ise, Yasama, Yürütme ve Toplumsal kesimler arasında çıkabilecek anlaşmazlıkların adil bir şekilde çözümünü sağlar.
Bunların yanı sıra yönetimi denetleme ve uyarma gücü bulunan baskı organlarını tanımıştık. Siyasal alanda en başta muhalefet partileri, iktidarı denetleme, sorgulama, uyarma güç ve yetkilerine sahipti. Bunun yanı sıra medya organları önemli bir güç olarak belirtiliyordu, hatta medyadan “Dördüncü güç” olarak söz ediliyordu. Sonrasında sivil toplum örgütleri, uluslararası anlaşmalar, yasal sözleşmeler, denetim ve baskı grupları arasında yer alıyorlardı.
Yani denetim ve baskı grupları, iktidarın yanlış uygulamalarını gördüğünde karşısına dikiliyor, uyarıyor, engel olmaya çalışabiliyordu.
20 yıldan beri 85 milyonluk devletimizi yönetenleri, geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan seçimlerde yeniden iktidara getirdik, her alanda ülkeyi oradan oraya savuruyorlar, bir yandan da muhalefeti, tüm denetim ve baskı unsurlarını susturmaya, ortadan kaldırmaya çabalıyorlar, anlamak mümkün değil.
Gazeteci Barış Pehlivan, meslektaşları tarafından uğurlanarak kendi ayakları ile cezaevine gitti. Daha 40 yaşında, siyaset alanında ses getiren kitaplar yazmış, programlar yapmış, haber ve araştırmalara imzalar atmış...
Suçu haber yapmak.
Gazeteci, yazar ve TV programcısı Merdan Yanardağ, bir ay kadar önce girdiği cezaevinde halen yatıyor. “ Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Suç ve suçluyu övme” suçlarından tutuklandı, iktidar cenahından bir siyasetçinin yaptığı konuşmadan alıntılar yapmış, suç işlemiş!..
Aynı sıralarda Merdan Yanardağ’ın da program yaptığı Tele-1 televizyonu RTÜK tarafından bir hafta süreyle kapatıldı, % 5 para cezasına çarptırıldı.
Hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı halde cezaevinde tutuklu bulunan Barış Atay, geçtiğimiz seçimde Hatay’dan milletvekili seçildi, mazbatasını bile aldı, ancak bugüne kadar cezaevinden çıkarılıp meclise gönderilemedi.
Bunlar, son günlerde tanık olduğumuz ilk aklımıza gelen örnekler... Şu anda cezaevlerinde çok sayıda gazeteci-yazar var, çok sayıda gazeteci-yazar da haklarında açılmış davalarla baskı altında tutuluyorlar.
Zaten merkez medya mı denir, ana akım medya mı, tüm büyük gazete ve televizyonlar, muhalif gruplardan çeşitli yollarla ele geçirilip iktidarın sesi haline getirildi, gazete ve televizonların yüzde 90’ı gece gündüz iktidara övgüler yağdıran programlar ve yayınlar yapıyorlar, en küçük uyarı veya eleştirilerine rastlamak olanaksız.
Siyaset sahnesinde de muhalefet permeperişan, zaten geçmiş dönemlerden cezaevinde tutulanlar var, şu son günlerde de çok sayıda milletvekili hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması talebiyle hazırlanan fezlekeler TBMM’ne gönderildi.
Muhalefetin, denetim ve baskı gruplarının susturulması ile ülke rahata kavuşturulabilir mi, bu şekilde ekonomik kriz durdurulabilir mi, bugüne kadar yapılan hatalarla ülkemizin başına bela edilen Fetö, PKK, YPG gibi terör örgütlerinin sonları getirilebilir mi, tecrit edildiğimiz dünyadan kabul görebilir miyiz?..
Amaç, otokratik, diktatoryal yeni bir rejim oluşturmaksa, 85 milyonluk bu millet, buna asla izin vermez.
Küçük aklımdan geçenler bunlar, bilmiyorum yanılıyor muyum?