Progresif türü belki de metal türünün en geniş sağrılı alanlarından bir tanesi. Bu tür aslında içinde her zaman daha saklı anlamlar taşıdı. Pain of Salvation ise bu türün en önemli hatta benim için en kıymetli temsilcisi. Grup sadece bu incelediğimiz BE albümüyle değil her yapıtında bambaşka bir deneyim sundu dinleyicilere. Bir roman, bir film gibi tüm duyguların ilmek ilmek işlendiği hikayelerin içerisinde sürükleyen ve hissi karşı tarafın iliklerine işlediği onlarca eser yarattı.
Progresif metal sahnesinin en özgün anlatılarından biri olan BE (2004), İsveçli grup Pain of Salvation’ın yalnızca müzikal değil, aynı zamanda felsefi bir başyapıtıdır. Klasik albüm formatının çok ötesine geçerek teatral, sinematik ve spiritüel bir deneyim sunan BE, Tanrı’nın kendini ve yarattığı insanlığı sorguladığı bir varoluş anlatısıdır. Bu yazı aslında albümün tematik yapısı, karakterleri ve anlatı kurgusunun ne olduğunu, basit bir albümden çok bir mahkeme olan BE'nin nasıl bir hikaye anlattığıyla alakalı.
Hepimiz doğum ve ölüm arasında sayısız ses ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunlardan özel olanları beynimiz ayıklıyor ve bazılarıyla öylesine hemhal oluyoruz ki ne unutmak ne de kulak ardı etmek mümkün olmuyor. İşte bu albüm bu tarz müziği gerçekten sevenler açısından öylesine önemli bir yapıt. Ama bir deneysellik açısından herkesin de en az bir kere kulak kabartması gerek.
Animae: Başlangıcın İç Sorgusu
Albüm, "Animae Partus" ile açılıyor. Burada bir Tanrı figürü olan Animae’nin, kendi varlığını anlamlandırma çabasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu, klasik dinî anlatılardaki yaratıcı figürden çok, kendi yalnızlığı içinde yankılanan bir bilinç gibidir. “I am,” cümlesiyle başlayan albümde o fısıltı, varoluşun sorgulayıcı temelini atıyor. İşte burada müzik aslında yerini derin düşünceye bırakıyor.
İnsanın Doğuşu: Imago’nun Sahneye Çıkışı
"Imago (Homines Partus)" ile insanın yaratılışı anlatılıyor. Buradaki insan figürü ne tam anlamıyla masum ne de doğası gereği bozulmuş bir varlık olarak betimlenmiyor. O, Animae’nin sureti olmanın verdiği kutsallıkla birlikte taşıdığı özgür iradeyle potansiyel bir trajedinin öznesi. Doğal seslerin, akustik öğelerin ön plana çıkması, insanın henüz doğayla barışık hâlini yansıtır gibi...
Dea Pecuniae: Modern Çağın Putları
Albümün merkezinde yer alan "Dea Pecuniae", albümün yalnızca teatral değil, aynı zamanda politik tonunu da belirliyor. Bu şarkı, paraya tapınmanın, şehvetin ve modern bireyin sığ ideallerinin sert bir taşlaması. Daniel Gildenlöw'ün üç farklı karakteri seslendirmesiyle sahnelenen bu bölüm, adeta kapitalist dünyanın grotesk bir parodisi gibi. Caz ve kabare unsurlarının metal altyapı ile birleşimi, sahte insan parıltısının altındaki çürümeyi gözler önüne seriyor.
Nauticus: Tanrısal Gözlemcinin Yolculuğu
Nauticus karakteri, albüm boyunca insanlığı anlamaya çalışan mistik bir gözlemci olarak karşımıza çıkıyor. "Nauticus (Drifting)" ve "Martius/Nauticus II" parçalarında, evreni dolaşan bu bilinç, bir yandan Animae’ye veri taşırken, diğer yandan insanlığın yok oluşa doğru sürüklendiğine tanıklık ediyor.
Vocari Dei: Tanrı’ya Sesleniş
"Vocari Dei", albümün belki de en ilginç fikri. Bu fikir dinleyiciye sarsıcı bir gerçeklik sunuyor. Bu parçada, albümün yapılış aşamasında insanlara internet üzerinden bir telefon numarası veriliyor ve Tanrı için söyleceklerini bu telefona iletmeleri isteniyor. Farklı coğrafyalardan farklı insanlardan toplanmış bu gerçek dua kayıtlarının kimisi öfke dolu, kimisi şükranla, kimisi umutsuzlukla dolu. Bu bölüm, Tanrı’nın duyduğu duaların kaotik, çelişkili, bazen komik ama çoğu zaman trajik doğasını da ortaya koyuyor.
Iter Impius: Yalnızlığın ve Pişmanlığın En Derin Noktası
Albümün en dramatik anı olan "Iter Impius", Mr. Money karakterinin yalnızlığını ve anlamsızlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ölümsüzlüğün satın alındığı fakat yaşamak denen olgunun unutulduğunu haykırıyor adeta. Piyanonun ilerleyen melodisi, vokalin içten içe çöken tonuyla birleşerek gerçek bir trajediyi sahneye taşıyor.
Döngüye Dönüş ve Sonsuz Sorgu
"Animae Partus II" ile albüm, başladığı noktaya geri dönüyor. Animae yine aynı soruyu soruyor: “Ben kimim?” İnsanlık yaratılmış, gözlemlenmiş, test edilmiş ve yine de anlam bulunamamış. BE, aslında cevaptan çok sorunun kutsallığını ön plana çıkarıyor. Bu yönüyle dinleyiciyi hem bir tanık hem de bir yargıç gibi konumlandırıyor.
Son Söz
Pain of Salvation’ın BE albümü tartışmasız müzik tarihindeki en sofistike varoluş anlatılarından biri. Felsefe, tiyatro, müzik ve insanlık tarihinin harmanlandığı bu eser; yalnızca kulakla değil, apaçık bir bilinçle dinlenmesi gereken bir yapıt. Her notası, her karakteri ve her sessizliği, insan olmanın ne demek olduğunu yeniden düşündürüyor. Bu albümdeki gibi cevap değil arayışı sunmak belki de en önemlisi en kutsalı. Hepinize iyi arayışlar...