Gazze’de aylardır süregelen sivil katliamları, tüm dünyada dehşetle izleniyor. Kendisine daha güçlü bir iktidar alanı açabilme hayaline kapılan ve geçtiğimiz 7 Ekim’de İsrail’e karşı savaş başlatan Hamas’ın, varlığı da yokluğu da belli değil... İsrail Başbakanı Netenyahu ise, eline geçirdiği fırsatla, iktidarının gücüne güç katacağını gördü, acımasızca sivil katliamlarını sürdürüyor.
İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana devam eden bu savaş, er ya da geç sonuçlanacaktır. Sonunda kimlerin neler kazanacağını, kimlerin neler kaybedeceğini şimdiden görebilmek için, kahin olmaya gerek yok. Yukarıda filler tepişiyor, ayaklarının altında masum karıncalar eziliyor.
Bir yandan da komşu ülkeler bu savaşın içerisine çekilmeye çalışılıyor; ancak Türkiye dışında bu tuzağa sürüklenecek bir tek devlet görülmüyor. Tüm Müslüman Arap devletleri, hatta tüm dünya ve geçmişten beri İsrail düşmanı olan İran bile, Filistin’deki bu kardeş kavgasına tarafsız kalırken, Türkiye, içeriden ve dışarıdan sürekli körükleniyor.
Filistin’deki Arap-İsrail savaşı, tamamen bir kardeş kavgasıdır. Ülkemizdeki miras paylaşımından kaynaklanan ve anlaşmazlıklar sonucu çatışmaya dönüşen kardeş kavgalarından hiç bir farkı yoktur.
Milattan Önce 2000 yıllarında yaşadığına inanılan İbrahim Peygamber’in tek tanrılı semavi dinine dayanan ve tarihi süreçte iki ayrı ana kola ayrılarak aynı topraklarda varlıklarını sürdüren Araplar da Yahudiler de aynı kökten geliyorlar; dilleri, kültürleri, hatta inançları, büyük ölçüde aynı. İbrahim Peygamber’in iki oğlu İshak’ın izinden gidenler İsrailoğullarını, Sami’nin soyundan gelenler ise Arap İslam Alemini oluşturmuşlar; tüm dinlerde süreç içerisinde ortaya çıkan mezhepler, tarikatlar gibi, günümüze kadar gelmişler ve sürekli birbirleri ile savaşmış, birbirlerini boğazlamışlardır.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndan bir grup, Türkiye’ye gelerek görüşme ve incelemelerde bulunmuş, “Türkiye, Gazze’den gelebilecek bir milyon sığınmacıyı alabilir mi?” diye soruşturmuşlar. Bu arada Afrika’nın orta kısımlarındaki Ruanda hükümeti ile Türkiye arasında turistik anlaşmalar imzalanmış, vizeler kaldırılmış. İngiltere, Ruanda ile yaptığı anlaşmalarla ülkesindeki düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderiyormuş, Ruanda’dan da turist olarak Türkiye’ye aktarılacaklarmış...
Zaten bu haberlerin duyulmaya başladığı sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan da Hamaslı mücahitlerin ve Gazzeli sığınmacıların Türkiye’ye gelmeye ve yaralıların tedavilerine başlandığını duyuruyordu.
‘Kardeşim Esat’ı, ‘Katil Eset’ olarak değiştirip müdahil olduğumuz ve bugüne kadar devam eden Suriye’deki iç savaşta ne umduk, ne bulduk? Üç ayda Şam’daki camide namaz kılacaktık, hatta aramızda Yeni Osmanlı hayalleri kuranlar bile olmuştu. 10 yılı aşkın devam eden savaşta yüz binlerce can kaybı oldu, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye doldu, çekmediğimiz sıkıntı kalmadı. Hatta son günlerde Suriye’nin kuzeyinde PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu PYD-YPG tarafından oluşturulan ABD destekli kanton devletin, 11 Haziran’da seçime hazırlandığı haberleri geliyor.
Mısır’da, Sisi darbesi karşısında tüm dünya tarafsızlığını korurken bir anda takındığımız Mursi taraftarlığımızın nelere mal olduğunu görmedik mi? Kardeşimiz Mursi’nin, hapisane köşelerinde ölümünü engelleyebildik mi, elimizin parmaklarını kapatarak yaptığımız Rabia işaretlerinden ne kazandık?.. Darbeci Katil Sisi diye bas bas bağırıp, on yıldan sonra Sisi ile tokalaşmadık mı?..
Dış politikada; uzmanlaşmış büyükelçilerimizi ve diğer misyonumuzu, siyasal ihtiraslarımızla ‘Monşerler’ olarak ilan edip, dışişlerini liyakatsiz yandaş kadrolara teslim ederek, devletimizin itibarını yerlerde sürüklemedik mi, “Değerli yalnızlığa” mahkum edilmedik mi?
Şimdi, sınırlarımızın ötesindeki Filistin’de yaşanan bu kardeş kavgasına “Ecdadımıza sahip çıkıyoruz” diyerek taraf olmak, bize ne kazandıracak, ne kaybettirecektir?.. Zaten Araplar, Arap olmayan Müslümanları, kendilerinden saymıyorlar. Yahudilik, nasıl ki İsrail oğullarının ulusal dini olarak kabul edilmişse, Araplar da, İslamiyetin kendi ırklarına gönderilmiş bir din olduğu inancındalar. Sonradan Müslüman olan toplumlara “Mevali” diyorlar. 2009’larda İsviçre’nin Davos kentinde uluslararası toplantıda İsrail Devlet Başkanı Peres’e “Van minüt” diyerek çıkış yapan ve bir süre Arap dünyasının övgülerini kazanan, “Ümmetin lideri” ilan edilen Cumhurbaşkanımız Erdoğan için, Suudi Arabistan Müftüsü 2020 yılında bir fetva vermiş, “Türkler Mevali’dir, İslam’ı temsil edemezler” diyerek son noktayı koymuştu.
Dış politikada her adımımızı, en inca noktasına kadar iyi hesaplayıp öyle atmalıyız diye düşünüyorum. Kişisel duygularla, öfke, heyecan ve arzularla hiç bir yere varamayız.