Bazen tarih, resmi belgelerin dipnotlarında ya da tozlu klasörlerin arasında değil; bir kitapseverin raflarında, bir koleksiyoncunun atölyesinde veya bir araştırmacının sesiyle yapılan bir kayıtta ortaya çıkar. Bu satırların hikâyesi de böyle bir iz sürmenin, böyle bir merakın sonucudur.

Yılların izini sürdüğüm Gizlenenin Peşinde programında bu kez, Ankara semalarında başlamış ama diplomasinin, savaş hukukunun ve tarafsızlığın tam kalbine dokunan bir olayı konuştuk: 1942 yılında Türkiye’ye zorunlu iniş yapan Amerikan uçakları ve tutuklanan Amerikalı askerler.

O Mekân, O Koleksiyon, O Adam: Bülent Yılmazer’le Zamanın İçinden

Bu hikâyeyi konuşmak için çok özel bir mekâna gittim. ODTÜ Havacılık Tarihi dersleri veren, aslında bir makine mühendisi ama tam anlamıyla bir havacılık tutkununa, Bülent Yılmazer’e… Onun çalışma alanı sadece dört duvarlı bir oda değil; içinde 5000’e yakın havacılık kitabı, binlerce dergi, sayısız fotoğraf ve obje bulunan, adeta Türkiye’nin gayriresmî havacılık arşivlerinden biri.

Bülent Yılmazer’le yaptığımız söyleşi sırasında, savaş yıllarına, 1942’ye uzandık. Sudan’dan kalkarak Avrupa’daki ilk bombardıman görevine çıkan Amerikan uçaklarının, dönüş yolunda Türk topraklarına zorunlu iniş yapmalarıyla başlayan o sessiz krizi konuştuk.

Ankara’da Tutuklanan Amerikan Askerleri: ‘Enterne’ Edilenler

Bu uçaklardan üçü Ankara’ya, biri Adapazarı’na zorunlu iniş yaptı. İçlerinde 32 kişilik bir Amerikan mürettebat vardı. Türkiye o dönem savaşa katılmamıştı ama savaşın gölgesi ülkenin dört bir yanına sinmişti. Ve o anda devreye savaş hukukunun tarafsızlık ilkesi girdi: Türkiye, bu askerleri esir olarak değil, “enterne” edilmiş kişiler olarak tuttu. Yani savaş boyunca ülkede kalacaklar, ancak savaş sahasına geri dönmeyeceklerdi.

Bu durum Amerikalılar için iç karartıcı bir durumdu. Zira hem savaşta aktif rol alan bir ülkenin askerleri hem de kamuoyuna hesap verilmesi gereken bir ortam vardı.

ABD’den Diplomatik Manzara: ‘Uçakları Hediye Ettik’

Amerika, olayın bir diplomatik krize dönüşmesini istemedi. Bu yüzden kamuoyuna, “Türkiye’ye dört uçak hediye ettik” açıklamasını yaptı. Oysa gerçek çok daha netti: Türkiye, savaş hukukuna uymuş, uçaklara ve personeline el koymuştu. Ancak tarafsızlık dengesini sarsmamak için iki taraf da olayı büyütmedi.

Türkiye, uçakları sessizce teslim aldı; bazıları Türk Hava Kurumu’na devredildi, bazıları parçalandı. Amerikalı askerler ise diplomatik yollarla geri gönderildi.

Bir Gökyüzü Hikâyesinden Fazlası: Türkiye'nin Denge Politikası

Bu olay bize sadece bir havacılık kazasını değil; aynı zamanda Türkiye'nin II. Dünya Savaşı’ndaki hassas tarafsızlık çizgisini nasıl koruduğunu, uluslararası hukuka ne denli sadık kaldığını ve büyük güçler arasında yürütülen o ustaca diplomasi dansını da gösteriyor.

Bugün o uçakların indiği alanlarda yürüyenlerin çoğu bu hikâyeyi bilmez. Bilmemeleri de belki doğal. Ama bizim işimiz, o unutulmuş izleri görünür kılmak, sesini duyamadıklarımızı hatırlatmaktır.

Bu bölüm, sadece tarih kitaplarının dışında kalmış bir havacılık olayını değil; aynı zamanda savaşın eşiğindeki bir ülkenin kararlılığını ve akılcılığını da anlatıyor.