Gözümüz aydın,

Covid nihayet 15 Ağustos’ta tamamen bitiyor. Nereden mi biliyoruz? Covid belası ilk çıktığında 2020 yılında hapishanelerden salıverilen kişilerin hapse dönüşleri için en geç 15 Ağustos tarihi verildi.
Fakat şöyle bir durum var; hapishanelerimizin toplam kapasitesi 289 bin kişi ama bu senenin Ocak ayında bile cezaevlerinde bulunan kişi sayısı 341 bin… Yani Covid nedeniyle evlerine gönderilen kişiler geri döndüklerinde nasıl ki dışarıdaki insanımız için ciddi bir kira ve barınma sorunumuz varsa hapishaneye dönen kişilerde de aynı barınma sorunu doğacak. Devlet büyüklerimiz çözümü hemen buldular ve denetimli serbestliğe geçmesine 5 yıldan az süre kalmış kişilerin hapishaneye dönmelerine gerek olmadığını, içeride olup bu şartı sağlar hale gelenlerin de salıverileceğini, devletin bir kere daha onları affettiğini açıkladılar. Özetle bazı kişiler hak ettikleri hapis cezasının 8 yılını Covid ve ardından hapishane kapasitesinin yetersizliği nedeniyle yatmayacaklar. Kanunun elinde adalet ne kadar ilginç bir şey olabiliyor! Devletin sırf hapiste yatıracak yeri olmadığından sizi salıveriyor.
Allah hiçbirimizi bir gün bile hapse düşürmesin. Sağaltım ve iyileştirme amaçlı her türlü affın destekçisiyiz. Fakat tekrar hapse girmeyecek olanların ve denetimli serbestliğine 5 yıldan az kaldığı için salıverileceklerin içinde çok büyük oranda kadına ve çocuğa taciz, şiddet gibi suçlardan ceza almış olanlar var. Devlet kadınını, çocuğunu dövenleri sokağa salıyor. Sadece öldüresiye dövenler, karısını öldürmeye çalışıp beceremeyenleri hapiste kalacak, diğer kadın düşmanlarının hepsi dışarı çıkıyor. Çünkü devletimizin yeni hapishane yapma durumu yok, bütün inşaat kaynakları deprem bölgesine gidiyor.
Yapılan bu af, içinde bulunduğumuz olağanüstü deprem koşullarında size çok mantıksız gelmedi mi? Zaten af bizim rutinimizdir, depremde sefil olmuş insanlarımıza ev yapılsın da gerekirse birkaç aşağılık herif sokaklarda dolaşsın ne yapalım diye mi düşünüyorsunuz? Belki siz de haklısınız fakat hapishanede ıslah olduğuna kimselerin inanmadığı o kişiler, hasta kişilikleriyle kadınlara bu defa telafi edilemeyecek zararlar verirlerse, yeni hapishane inşaatı yapacak durumumuz olmadığı için bu adamları dışarı saldığımızı o kadınlara, çoluğuna, çocuğuna veya anasına babasına nasıl anlatacağız?
Devlet eliyle af makul bir zemin üzerinde durmalıdır. Sokakta veya evinde zaten koruyamadığımız kadınlarımıza her eziyeti eden kişileri bir de kendi yetersizliklerimiz nedeniyle sokağa salarsak artacak şiddeti nasıl önleyeceğiz? Denetimli serbestlik bazı insanlar için yeniden doğuş ve ufacık hatalar yüzünden koca hayatların kayıp gitmesinin engellenmesidir ve kontrollü bir şekilde “ıslah olma” durumu gözetilerek yapılmalıdır, artan nüfus ve inşaat sıkıntısı nedeniyle bu adamları koyacak bir yerimiz olmadığı için değil.
Hapishanede bu kadar insanı doyurmakta da zorlanılıyor haliyle ve tavuk etine yükleniliyormuş. Dünya halkları olarak 2023 yılında 74 milyar adet tavuk yemişiz. Bu sayının bu sene 85 milyara çıkacağı tahmin ediliyormuş. Kenny Torrella “O kadar çok tavuk yiyoruz ki, bazı arkeologlar çağımızın tavuk kemikleri üzerinden tanımlanacağını düşünüyor. Kesim için yetiştirilen birçok tavuk yürümekte zorlanıyor ve kısa yaşamının büyük bölümünü on binlerce türdeşiyle birlikte devasa loş depolarda kendi atıkları üzerinde geçiriyor” yazmış. Suçsuz günahsız milyarlarca tavuk gözünü bir hapishanede açıp orada ölüyor. Neden mi? Çünkü bizim türümüzün sayısı o kadar arttı ki, et ihtiyacımızı karşılamanın bu vicdansız otomasyondan başka çaresi yok. Tavuk hapishanelerinde büyümeyi hızlandırmak için hayvanlara antibiyotik veriliyor, raflarda yumurta alırken üzerlerindeki kağıtlarda alenen “kafes yetiştiricilik” yazıyor, organik tavuk ve gezen tavuk yumurtası peşinde bu denli koşuyor olmamız tavuk dünyasında ne olup bittiğini aslında hepimizin çoktan kanıksadığını gösteriyor. Kenny Torrella “1970’lere kıyasla yeterli beslenemeyen insan sayısı çok daha düşük ve açlık ihtimali büyük ölçüde ortadan kalktı. Ancak bu döngü çevre ve hayvanlar için felaket demek” diye eklemiş. Tavuk eti kırmızı etten çok daha ucuz maliyetle ve hızlı yetiştirilebiliyor, ucuz baharatlarla yapılan soslarla lezzetli bir yemek yaratabiliyorsunuz. Fakat hiç fabrikada sırf kesim için yetiştirilen bir tavuk gördünüz mü? Bahçenizde gıdaklayandan bir hayli farklı… 1980lerde ortalama 1,8kg olan bir tavuk, şimdilerde altı-yedi haftada 4,2 kiloluk hilkat garibelerine dönüştürülüyor ve gün ışığı görmeden öldürülüp gidiyor.
Nüfus arttı diye hayvanlara hapishanelerde yapılan bu işkenceye hiç kimse bir şey yapamıyor çünkü işin ucunda en temel global ortak paydamız olan “et yeme” ihtiyacımız var. Kadınlara işkence yapanları hapishanelerden salıveriyoruz çünkü onlara verecek hapishanemiz yok. Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mu?