Hepimiz günlük hayatımızda yüzlerce defa muğlak kötülük olgusu ile karşılaşırız. İyilik ve kötülüğün sınırları belirsiz kavramlar olduğu bilinir, bu yüzden psikologlar “iyi insan” veya “kötü insan” tanımlaması kullanmazlar. Fakat muğlak kötülük çok fazla yaygınlaşıyor, hiç şiddet uygulamamış insanlar bile sıklıkla muğlak kötülük örnekleri sergiliyorlar. Canı sıkkın olduğu için günaydın demenize cevap bile vermeden yanınızdan geçip giden amiriniz, markette zavallı kasiyere gereksiz yere bağıran kadın, trafikte minik hataya oransız tepki verip güne berbat başlamanıza neden olan sinirli sürücü, gergin halde eve gelip ufak çocuğunu ağlatıp kendi yavrusunun neşeli akşamını zehir eden ebeveyn gibi milyonlarca insan kötülüğün sınırlarının muğlak olduğu bölgelerinde dolaşırlar ama biz bu insanlara sinirli, gergin, asabi gibi bağışlayıcılık içeren sıfatlarla yaklaşmayı tercih ederiz. Ufacık şeyler yüzünden “muğlak kötü” davranış sergileyen insanlar düzenli olarak iyilikle karşılaşırlarsa büyük oranda sakinleşip iyimser olurlar. Ama kötü davranışlarla karşılaşırlarsa muğlak kötülük sınırlarından mutlak kötülüğün içine çekilirler. Nezaket kavramı, tanımadığımız kişilere bile nazik davranma zorunlulukları işte bu yüzden konulmuştur. O gün gereksizce kırdığınız bir insanın muğlak kötülüğe giden yolunda bir tuğla döşemiş olabilirsiniz, ya da küçücük bir iyi davranış gösterdiğiniz kişinin hiç bilmeden, o akşam yavrusunu tokatlamasına engel olabilirsiniz.


Norveç’te bir seri katilin nasıl yakalandığını okurken hayatımızda iyilikle veya kötülükle karşılaşıyor olmamızın ne denli fark yarattığını hissetmemek mümkün değildi; bir şehirde bir türlü bulunamayan bir katil genç kızları öldürüyordu, sonra cinayetler bir anda kesilivermiş fakat on iki yıl sonra aynı tipte genç kız cinayetleri yeniden başlamıştı. İlk cinayetlerde şüphelenilen ama hakkında delil bulunamayan bir kişinin evlenerek on iki yıl eni konu mutlu bir hayat sürdüğü, sonra karısı tarafından terkedildiği günlerde cinayetlerin yeniden başladığını fark eden polis zanlıyı izlemiş ve bu defa cinayetleri onun işlediğine dair kanıtlar bulmuştu. Bu nasıl bir güdümlü kişilikti ki iyiyle iyi olabiliyor ama o iyi kişiyi kaybettikten sonra kendi ruhunun karanlık taraflarına hemen geri dönüyordu?


Hürriyet Gazetesi Pazar ekinde mutlak kötülük kurbanı Yasemin Uzunçelebi’nin ağlatan hikayesini yazmış. Nasıl da güzel bir kadınmış. Evlenme teklifini reddettiği Mehmet Yıldız bir gece korkunç bir kimyasal karışımla kadıncağızın evine gizlice girmiş ve su vanasını kapatmıştı, evdeki damacanayı bile boşaltmıştı. Sonra kimyasal karışımı kadının üzerine döküp kaçmıştı. Uyanan ve başına ne geldiğini anlamayan kadın vücudu yanarken bir yudum su içebilmek için çabalamış, banyoda mutfakta musluklardan dönmüş, komşu evlerin kapısını çalmış ama kimse açmamış. Şu an yaşıyor olmasını o gece 112’yi aramayı başarmış olmasına bağlı. Yüzü ve kolları onarılamaz halde yanmış, bir gözü ve kulakları erimiş, elinin bir kısmını o gece dokunduğu elektrik düğmelerinde bırakmış, kadında beden diye bir şey kalmamış.


Bunu yapan kişi yakalandı. Asıl şimdi ağlamaya başlayabiliriz. Mehmet Yıldız zengin aile çocuğu; şu an onu 3 avukat birden savunuyor. Yasemin’e bunu yapana kadar hakkında çoğu kadın şiddeti olan 16 ayrı suçtan işlem yapılmış. Mahkemede Yasemin için “Seviyorum” diyor ve maddi manevi yardımda bulunmak istediğini söylüyor. Ailesi akli dengesinin yerinde olmadığını savunuyor ama Adli Tıp aksini bildiriyor. Yani aklı oldukça başında olan bu adam önce Yasemin Uzunçelebi’yi evlenmek isteğiyle bunaltmış, kabul edilmeyince günlerce evinde Adli Tıp’ın bile içeriğini tam çözemediği korkunç bir kimyasal karışım hazırlamıştı. Bu mutlak kötü insan bizim aramızda yıllarca nasıl yaşadı? Onu 16 vakada kadın şiddetine karşı aklayıp sokaklarda dolaşmasını sağlayan ailesi suçlu değil midir? Deli veya kötü, oğullarının tehlikeli olduğunu bal gibi bilen bu insanlar hiçbir şey yapmadılar çünkü onlar muğlak kötü ile mutlak kötüyü ayırt etmeye gerek duymadılar ve oğullarının muğlak bölgede olduğuna inanmak istediler. Allah hiç kimseyi evladıyla sınamasın ama Yasemin de bir ananın evladıdır.


Mutlak kötülük, nedenleri ve oluşumları ile psikoloji bilimi uzmanlarının profesyonelliği olup muhtemelen bizim günlük aklımızla bu olguyu engelleyecek şeyler yapmamız pek mümkün değildir ama muğlak kötülüğü kibarlık, nezaket, eşitlik, adalet içeren tavırlarla ve bir tatlı gülümseme ile geriletebiliriz belki de…. Yasemin’in evine girdiği o gün insanlar Mehmet Yıldız’a tatlı davransalar da muhtemelen hiçbir şey değişmeyecekti ama iyilik ve nezaket, canımız sıkkın olduğu için başkalarını kırmaya hakkımız olmadığı farkındalığı çok şeyi değiştirir.