Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı halkın yoğun katılımıyla bu yıl çok daha farklı coşkuyla kutlandı. Bu güzel toprakları bizlere vatan haline getiren başta Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını bir kez daha sevgi, saygı, minnet ve şükranlarımızla anıyoruz.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ama Mustafa Kemal Cumhuriyet fikrini ne zaman düşünmeye ve nasıl başladı? Kafasında Cumhuriyet fikri nasıl oluştu?
Mustafa Kemal’in bu konularla ilgili düşünmeye başlaması kendi ifadesiyle Selanik’ten İstanbul’a gelmesi ve harp okulunda öğrenci olmasıyla başladı.
Mustafa Kemal, 1902’de Harbiye’deki Erkân-ı Harbiye Mektebine başlamıştır. Harp Akademisindeki ilk yılını 1922’de yayınlanan anılarında şöyle anlatmıştır: “Erkânıharp sınıflarına geçtik. Mutat olan derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların fevkinde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler peyda oldu. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık...”
Harp akademilerinde en yakın arkadaşı Ali Fuat… Hafta sonlarında sık sık onun evinde kalıyor ve ev ve aile hasretini de orada gideriyor. Ali Fuat’ın babası da Mustafa Kemal’i öz evladından ayırt etmiyordu.
Yine gittiği bir gün İsmail Fazıl paşa illa yemeğe kalmasını istedi. O gün de onlara çok sayıda dil bilen son derece kültürlü Osman Nizami paşa yemeğe gelecekti. Sanki Osman Nizami Paşa ile Mustafa Kemal’i yemekte buluşturmak istiyordu.
O gün aralarında geçen konuşmada Osman Nizami Paşa;
“İstibdat idaresi, bir gün elbette yıkılacaktır. Fakat onun yerine Batılı manada bir idare gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna inanmıyorum.”
Mustafa Kemal ve beraberindekiler Nizami Paşa’nın Abdülhamit’in adamlarından biri olabileceğinden kuşkulandılar ama yine de düşüncelerini korkusuzca ve özgürce söylemekten vazgeçmedi.
“Paşa Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır. Fakat bir inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu kabul etmek lazım gelir. Yeni nesiller içerisinde her hususta itimada layık insanlar çıkacaktır.”
Bunun üzerine Osman Nizami Paşa: Mustafa Kemal’e övgüyle şunları söylemiştir:
“Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız Erkânıharp zabiti olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende, memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.”
Ali Fuat yapılan bu övgüyle ilgili olarak o dönemde bu sözlerden biraz mahcup olan arkadaşım başını öne eğdi. “paşa hazretleri asla layık olmadığım sözler söylediniz” dediğini söyledi.
Atatürk’ün tayin olduğu, aslında sürüldüğü Şam’a gitmeden önce 1905 yılında arkadaş çevresiyle yaptığı bir toplantıda “Bu dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan önce bir Türk Devleti çıkarmaktır” demişti.
Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdettin ile yaptığı görüşmeden sonra, düşüncesini şöyle açıklamıştır: “O gün anladım ki padişahlar, milletlerinin kaderini değil, ancak şahıslarının huzurunu düşünürler. O gün, Türkiye’yi ancak cumhuriyetin kurtaracağına tamamıyla iman ettim”
Amasya Genelgesi’nde “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Kararı alınmıştır.
Erzurum Kongresi’nin toplanmasından önce, 7/8 Temmuz gecesi sabaha karşı arkadaşı Mazhar Müfit Kansu’ ile konuşmaya başlamadan önce bir şart ileri sürmüş; “Deftere yazdırdıklarının mahrem kalmasını istemiştir ve konuşmasına devam etmiştir. “Açıkça söyleyeyim, zaferden sonra şekli hükümet cumhuriyet olacaktır.”
Mecliste yapılan bir toplantı ile ilgili olarak şunları dile getirmiştir.
“ Şeriye Komisyonu’nda bulunan hoca efendiler, hilafetin saltanattan ayrılamayacağını, bilinen safsatalara dayanarak iddia ettiler. Bu iddiaların yersizliğini ortaya koyup çürütmek için serbestçe konuşabilecek olanlar ortaya çıkar görünmediler. Biz, çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu şekildeki görüşmelerin istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık. Sonunda, karma komisyon başkanından söz istedim. Önümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu konuşmayı yaptım: «Efendim, dedim, hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. Hâkimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir. “
1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılması ve 13 Ekim’de Ankara’nın Başkent oluşu Cumhuriyetin ilanının ilk belirtilerindendi.
Atatürk’e göre Cumhuriyetin olmazsa olmaz koşulu demokrasi, milleti yönetenlerin seçenler tarafından kontrol edilmesiydi.
100. yıl Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan pırıl pırıl genç sayısının çokluğu umudumuza umut kattı.
O gençlere Atamız ne demiş;
“Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret İçinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Makale Yazısı-
Yeni Yüzyıl’a Nasıl Gelindi?
Yazar Mustafa Aydemir - Mesaj Gönder
Yorum yazarak Zafer Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Zafer Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Zafer Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Zafer Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Zafer Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Zafer Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Zafer Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Zafer Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.