Türk sosyal güvenlik sisteminin kurucusu Atatürk’tür. Atatürk döneminde sosyal güvenlik bakımından yapılan en önemli hukukî gelişme İş Kanunu’nun çıkarılmasıdır. Sosyal Sigorta kavramı 8.6.1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanunu’nda yer almıştır. Sosyal güvenliğin bir devlet görevi olduğunu belirlenmiştir. Sosyal güvenlik: sosyal hukuk devletinin gereği olarak insanımızın geleceğinin hem teminatı hem de yaşlılıklarının garantisidir. Modern devlet anlayışının gereği sosyal güvenlik, insanımızın huzurlu, mutlu, rahat, sağlıklı ve geleceğinden emin olarak yaşamasını sağlar.


Sosyal Güvenlik: İnsanlarımız arasında ayrım gözetmeksizin herkesin ekonomik ve sosyal İhtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bugünlerini ve yarınlarını garanti altına alarak mutlu ve mesut yaşamalarını sağlayan sistemin adıdır.
Ülkemizde sosyal güvenlik hakları ile ilgili olarak Atatürk’ün imzası ile 8 Nisan 1923 tarihinde “Dokuz İlke” kararları yayınlamıştır. Dokuz İlkeden bir tanesi;
“Genel sağlık ve toplumsal yardıma ilişkin kuruluşlar düzeltilecek, çoğaltılacak, işçileri koruyucu yasalar çıkartılacaktır” şeklindedir.
Bu ilkeler işçilerin korunması, işçi sağlığı, iş güvenliği kavramlarının başlangıcı yanında, sosyal sigorta sisteminin de kaynağını teşkil etmektedir.

1927 yılından sonra çalışanların çalışma şartları, iş kazası ve hastalıkları yönünden koruyucu ve kollayıcı tedbirleri içine alan hukuki düzenlemelerin yapılması çalışma hayatının düzenlenmesinin başlangıcı olmuştur.
Atatürk sandık sistemi şeklinde emeklilik sistemi getiren özel nitelikli sandıklar kurulmasını öngören kanunlar da çıkarmıştır.
Çalışanların hak ve menfaatlerinin korunması, geleceklerinin teminat altına alınması ilkeleri 1921 yılında Atatürk tarafından belirlenmiş ve onun döneminde çıkarılan kanun ve kuruluşlarla gerçekleştirilmiştir.

Günümüze geldiğimizde ise emeklilerin çığlıkları arşıâlâ’ya çıkmış duyanı yoktur.
Pazar günü yapılan 81 ilden gelen emeklilerin katılımıyla yapılan mitinge 61 yaşındaki Aynur Teke’nin konuşması damga vurdu. Aynur Teke’nin konuşması aynen şöyleydi. “Ben Aynur Teke 61 yaşındayım. Kırıkkaleliyim. Rahmetli babamdan kalan 4 bin lirayla yaşamaya çalışıyorum. Burada bizi yönetenlere sesleniyorum. Allah korkunuz varsa içinizde, şu halimize bir bakın, gelin evimiz ne şartlarda yaşadığımızı bir görün. İnsanın zoruna gidiyor. Bu yaştan sonra evladından, ailesinden çevresinden para yardımı beklemek. Bize reva gördükleri hayat bu mu? O zaman biz ne halde yaşıyorsak buyurun siz de yaşayın. Sizin elektriğiniz suyunuz kesildi mi? Erzak kuyruklarına girdiniz mi? Pazar döküntülerini topladınız mı? Biz ölmemek için yaşıyoruz. Sizin vicdanınız rahat ve keyfiniz yerindeyse buyurun hayatınıza devam edin” Daha ne desin?