“ Bir ulusun hayatıyla doğrudan doğruya ilgili olan ekonomisi, çöküşünün de yükselişinin de nedenidir. Zamanımız bir iktisat çağıdır. Kılıç kullanan kol yorulur ama saban kullanan kol yorulmaz, her gün daha çok güçlenir ve toprağına daha iyi sahip olur. Osmanlı İmparatorluğu her şeyden önce sabanın karşısında yenildi. Kılıçla zafer kazananlar er geç yerlerini sabanla zafer kazananlara bırakmak zorunda kalırlar. Ulusal egemenlik, iktisadî egemenlikle birleştirilmelidir yoksa kazanılan askerî ve siyasî başarılardan olumlu sonuçlar elde edilemez” Mustafa Kemal Atatürk
“Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” diye diye bu günlere geldik.
Yanlış ekonomik politikalar bize yolumuzu şaşırttı. Atatürk döneminde 1923-1938 yılları arasında yapılan uygulamalardan önemli dersler alacakken biz ne yaptık? Her şeyin tam tersini. Çünkü ders almadık.
Para politikaları, ekonomik istikrar konularında sınıfta kaldık. Büyük dâhinin başardıklarını başaramadık. Yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren ilk on beş yılında gerçekleştirdiği mucize bize şifa olmuşken ondan sonra işbaşına gelen liyakatsiz kişiler yüzünden başarısız olduk.
Atatürk’ün Karma Ekonomi Modeliyle ortaya koyduğu yönetim biçimi enflasyona karşı güçlü bir Türk lirası, iyi ve başarılı işleyen bir bankacılık sistemi ve gelir ve giderin birbirine eşit olduğu bütçe denkliği politikalarıdır.
Bütün bunları yaparken fiyat istikrarını bozmadan tam istihdam sağlamak ta önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikası ve kullanacağı para politikası araçlarını kendisi belirleyerek büyüme ve istihdama da destek verir.
Türkiye Cumhuriyeti zor şartlar altında kuruldu. Savaşın olumsuz tesirleri geri kalmış bir sanayi, tarımda İlkellik belimizi büküyordu. Osmanlı devletinin borçları da genç cumhuriyetimize ayrı bir yük getiriyordu.
Cumhuriyetin ilanından sonra, ülkede bankacılık sistemi yabancıların imtiyazı altındaydı.
Atatürk para değerinin istikrarına çok önem veriyordu. Bunun için savaş yıllarında bile savaş ihtiyaçlarının para basılması suretiyle karşılanmasına izin vermiyordu. Hâlbuki savaş dönemiydi savaşı finanse etmenin en kolay yolu enflasyonun göze alınarak para basılmasıydı. Atatürk başka ülke liderlerinin başvurduğu bu yolu kullanmadı.
Savaş nedeniyle harap olmuş bir ülkenin yeniden yapılanması için kaynak gerektiği halde ve dış borçların ödenmesine ve tarımda vergi alınmaması kararına rağmen denk bütçeden vazgeçmedi ve tavizsiz sıkı para politikalarını uygulamaya devam etti.
Atatürk ülke bağımsızlığını şöyle açıklıyordu:
“Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değerini koruması, uluslararası piyasalarda itibar kazanması, iç fiyatlarda istikrar sağlanması, ödemeler dengesindeki açıkların kapatılması ve dış borçların zamanında ödenmesi bağımsızlıktan başka bir şey değildir.”
Cumhuriyet’in ilk on yılında piyasadaki para miktarı artırılmamış, hatta belirli bir oranda azaltılmıştır. Zaman zaman dolaşımdan para çekilmiş, 1928 e kadar dolaşıma yeni para sürülmemiştir. 1930 a kadar kâğıt para arzı sabit kalmıştır.
Uygulanan istikrarlı para politikaları sayesinde, 1914 - 1920 yılları arasında enflasyon yükselmesine rağmen Atatürk döneminde ülkemizde hiç görülmemiş fiyatlar 1930-38 yılları arasında ise gerileme göstermiştir. Yani fiyatlar yükseleceğine düşmüştür.
Ülkemizde bu dönemde dolaşımdaki para miktarı artmadığı halde banka mevduatlarında önemli artışlar olmuştur.
Dünya’da ve Amerika’da büyük ekonomik buhran yaşandığında 1929 yılından itibaren ödemeler dengesinde oluşan açıklardan dolayı ithalat kısıtlamış ve dış borç ödemeleri ertelemiştir. Atatürk, 1929 yılında ortaya çıkan dünya krizi nedeniyle hükümeti uyarmış ve alınan önlemlerle Türk Lirası değeri 1931 yılından sonra artmaya başlamıştır.
20 Şubat 1930 tarih ve 1568 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun çıkarılarak döviz üzerindeki devlet kontrolü kuvvetlendirilmiştir.
Bu yasada döviz, tahvil alım ve satım ile Türk parasının korunması hakkında esaslı önlemler alınmıştır.
İstiklal Savaşı içinde bile savaş ihtiyaçlarının para basmak suretiyle karşılanmasına izin vermeyen Atatürk 1919 dan beri ülkeyi enflasyonsuz yönetmiştir. 1936 yılına ülkeyi getiren Atatürk bu tarihten sonra da Emisyonun bir finansman aracı olarak kullanılmasına izin vermemiştir.
Atatürk, tam bağımsızlığa kavuşmanın yolunun ekonomik bağımsızlığa ulaşmakla mümkün olacağını söylüyordu. Bunu temin etmek için kaynaklarımızın el verdiği ölçüde ekonomik kalkınmamızı hızlıca sağlamalıydık. Atatürk enflasyona başvurmadan, ülkenin kalkınmasının önermiştir.
Atatürk’ün İktisat Siyaseti “ekonomik istikrar” üzerine kuruludur. Enflasyonsuz para politikası Cumhuriyet tarihinde sadece ve sadece ulu önder Mustafa Kemal Atatürk zamanında uygulanabilmiştir. İsmet İnönü’nün şu sözleri çok enteresandır: “Hükümet olarak yılda iki kez ödeme yapamayacak duruma düştüğümüz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. Bir defa bile “evet” dedirtemedim”. Türkiye Cumhuriyeti’nde enflasyon problemi Atatürk’ün vefatıyla başlamış ve bir daha da durdurulamamıştır Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda enflasyon yer almamıştır. Her zaman para değerinin istikrarına büyük önem veren Atatürk İstiklal Savaşı’nın en zor ve karamsar günlerinde dahi tedavüle yeni para sürmemiştir. Atatürk’ün sıkı para politikası Cumhuriyetin kurulmasından sonra da devam etmiş, o dönemde karşılıksız para basılmamıştır.
Günümüz hükümetlerinin bugün yapması gereken Atatürk döneminde uygulanan para ve maliye politikalarının çok iyi analiz etmeli, onlardan ders çıkarmalı ve gerekli plan ve programları buna göre hazırlamalı ve uygulamalıdır.
Bindik Bir Alamete
Mustafa Aydemir
Yorumlar