Vaktiyle kendi halinde sade bir vatandaş vardır. Hali vakti de yerinde değildir. Zengin olma umudu da yoktur. Yıllar bir yandan geçerken sihirli bir el değmiş gibi yavaş yavaş dikkat çekici bir şekilde giyinmeye başlar, bisiklet bile alamayacak durumda olan bu adam en lüks arabalara binmeye, villalarda, yazlıklarda, köşklerde ve yalılarda oturmaya başlar. Bir arabasına beş daha katar, araba yetmez, artık trenler, uçaklar, yatlar, otellerin sahibidir. Evleri ve bütün yaşam alanları lüks mobilyalarla ve antikalarla döşelidir. Dışarıdan bakan ne bilsin bu şatafata göre kendisini matah bir şey sanır. Bilmezler ki her şey kredi borcuyla alınmıştır.

Etrafı kendisinin zenginliği ile ilgilenirken borç yiyenin kesesinden yediği anlaşılmaz. Borç isteyene borç verir, sanki kazancından veriyormuş gibidir. Dilden dile dolaşan bu zenginliğin sahte olduğu ödemeler dengesi bozulduğunda ortaya çıkar.
Her şey yolunda gibi görülürken borçların vadesi geldiğinde icracı kapıya dayandığında anadan babadan bir şey kaldıysa önce onları satarak kurtulmaya çalışır. Müflis (züğürtleyen) bezirgân (tüccar) eski defterlerini karıştırır. Tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir. Oradan da umudu kesilince daha sonra kredi borcu ile aldıklarından önce yazlıklarını ve spor arabalarını satışa çıkarır. Uçaklar, trenler, yatlar ve oteller de bir bir elinden uçarcasına çıkarken panik de başlayınca sonun başlangıcı olur. Yanında çalışanların maaşlarını ödeyemez hale gelir. İcracı en son evinin eşyalarını götürür. Bütün mal varlığı adeta yağmalanır.

Bu örnek devletlere de birebir uyar.
Sebep nedir? Aldığı krediyi yatırım yapmak, fabrikalar açmak yerine lüks tüketime harcamak intiharla eş değerdir. Gösteriş tüketimi devletleri yok eder. Hele hele elindeki malı mülkü satarak tüketime yöneliyorsanız yok olmayı çoktan göze almışsınız ve ülke ekonomisini çıkmaza sokuyor ve mahvediyorsunuz demektir.

Yıllarca “elle tutulur ne yaptı?” diyene “yol yaptı” diyenler aç karınlarını asfaltla mı doyuracaklardır.
Satılan fabrikaların haddi hesabı yokken yeni fabrikalar da yapılmayınca harcamalarda göze hitap eden, mideye hitap eden yatırımlar olmayınca uçurumun kenarına gelinmesi kaçınılmaz olmuştur.

Alınan krediler akıllı yatırımlara yönlendirilemeyip göz boyamaya yönlendirilince bu durum sadece ve sadece borçlarımızın katlanmasına sebep olmuş, enflasyon içinden çıkılamaz hale gelmiştir.

Yukarıda anlattığım vatandaşın başına gelenler, aynı mantıkla devletlerin başına gelmektedir.
Gösteriş tüketimine son ve yerli üretime ağırlık verilmelidir. Üretim artırılırken arz ve talep dengesi korunmalı talep arzı geçmemelidir. Borç yiğidin kamçısıdır deyip saçma sapan para harcaması yapılmamalıdır.