Geçen gün kütüphanemde bir kitap ararken, elim bir cilde takıldı. Siyah kapağı, kalabalık bir karikatür yüzü, köşeye yazılmış sade bir başlık: Filistin. Elime alır almaz anımsadım, bu sadece bir kitap değildi; zamanı donduran, belleği uyandıran bir tanıklıktı. Joe Sacco’nun yıllar önce çizdiği, ama her defasında yeniden okunan bir çizgi roman. O an, bugün Gazze'de yaşananları düşündüm. Ve kitabın sayfalarını çevirdikçe, sadece o eski çizgilere değil, bugünün karanlığına da bakmaya başladım.
Joe Sacco, eline tüfek değil kalem alan bir tanıktı. 1991 yılında Batı Şeria’da, Gazze’de dolaşırken yanında kameramanlar, haber ajansları, müzakere heyetleri yoktu. Vardıysa da, hiçbirinin gözü çadırda uyuyan bebeği, gözaltında kırılan bileği, kampta pişen yoksulluğu o kadar çıplak ve savunmasız anlatamamıştı. Filistin adlı çizgi romanı, gazeteciliğin siyah-beyaz bir hafıza formuna dönüşebileceğinin kanıtıydı. Sacco orada; çadırların arasında, İsrail devriyelerinin gölgesinde, kaybolan çocukların yasının dibindeydi.
Bugün, aradan geçen otuz yılı aşkın zamana rağmen, çizgi romanın her sayfası hâlâ diri. Diri çünkü Filistin hâlâ aynı yerde. Hâlâ bir halkın tarihi, dikenli tellerin ardında bekletilen bir pasaport gibi geçersiz sayılıyor.
Sacco’nun Sayfalarıyla Bugünün Manşetleri
Gazze bugün bir açık hava hapishanesi değil, bir mezarlık. Hastaneler yok, okullar yok, içme suyu yok. Ama Joe Sacco’nun çizgilerinde tüm bunlar zaten çoktan vardı. Gazze’ye girdiğinde ona eşlik eden rehberin, “Önce mezarlığa gitmemiz gerekiyor” sözüyle açılan o karanlık şaka artık bir şaka değil. O günkü yaralı adamların çocukları şimdi enkaz altında. O günkü öfke bugün bombalanıyor.
Sacco’nun çizdiği yaşlı kadın, oğlunun kaybolduğu hücreye bakarken, “Hiçbir zaman geri dönmedi,” diyordu. Şimdi anneler, oğullarının parçalarını plastik torbalarla topluyor. O çizgilerle bugünkü görüntüler arasındaki tek fark; birinin mürekkep, diğerinin kanla çizilmiş olması.
Gerçekliğin Altını Çizen Kalem
Joe Sacco’nun farkı, konuştuğu insanlara “figüran” muamelesi yapmamasıydı. Her bir hikâye, her bir surat, her bir gözaltı öyküsü kendi kaderini anlatıyordu. Sacco, ne İsrail’e düşmanlık üretmeye çalışan bir ajitatördü ne de Filistin’i romantize eden bir masal anlatıcısı. O, sadece olanı gösterdi. Bazen bir gazeteci, sadece olanı gösterebildiği için tehlikeli olur. Çünkü gerçek, barut gibi bir şeydir. Üstüne bastığında patlar.
Bugün Filistin hakkında konuşmak, artık sadece bir dış politika meselesi değil. Vicdanla yüzleşme meselesi. Ve Sacco’nun çizgileri, bu yüzleşmeyi ertelemeye iznimiz olmadığını haykırıyor.
Peki Ya Biz?
Joe Sacco, o yıllarda yalnızdı ama susturulmamıştı. Bugün ise çizgi romanlar bile yasaklanabiliyor, çizgiler sansürleniyor, kelimeler düşman ilan ediliyor. Filistin’i okuyan herkesin zihninde şu soru beliriyor: O yıllarda anlatılan bu acılar bunca yıl sonra neden daha da derinleşti?
Belki de cevap, Sacco’nun çizmediği boşluklarda gizlidir. Belki de her çizginin arasında, "Bu hikâyeyi duydun, şimdi sen ne yapacaksın?" sorusu var.
Ve belki de artık çizgiye değil, çizgi dışına konuşmamız gerekiyor.