Hazar Kağanlığı'nı tarih kitaplarında okurken sanki hikâye çoktan bitmiş gibi anlatırlar; oysa işin tuhaf tarafı, bazı devletler yıkılır ama gölgeleri dolaşmayı sürdürür. Hazarlar da benim için hep böyle oldu. Ne tam görünür, ne de tamamen yok… Bir tür yarı karanlık çizgi gibi. Bazen bir dipnotta, bazen bir aile hikâyesinde, bazen de finans tarihinin kuytu bir paragrafında belirir.
Ve yıllardır içimde duran o soru hiç kaybolmadı:
Bu hat gerçekten nerede başlıyor, nereye kadar uzanıyor?
Ben bu hattın varlığını inkâr edenlerden olmadım hiçbir zaman.
Kürk Yolunun Sessiz Lordları
Kürk Yolu’nun adını bugün pek az kişi duyar ama Ortaçağ’da bu hat, altından bile değerliydi. Kuzeyin soğuğundan gelen kürkler, Hazar pazarlarında el değiştirirken ticaretin merkezine oturmuş bir elit sınıfı ortaya çıkarmıştı. Bu sınıf sadece ticaret yapmıyor; bilgi taşıyor, haber alıyor, diplomasinin ince damarlarında dolaşıyordu.
Bir milletin aklı bazen ordusundan önce gelir.
Hazarların gücü de biraz böyleydi.
Bugün Avrupa’nın bazı finans ailelerinde gördüğümüz davranış kalıpları—önceden haber alma, riski sezme, ticaret ağlarını ustalıkla kurma—bunların benzerlerini Hazar saray çevresinde gören tarihçiler az değildir.
Belki soy değil ama kültür, miras olarak daha uzun yol gider.
Musevîliğin Seçilmesi: Politik Bir Manzara
Hazar Kağanı’nın Musevîliği kabul ettiği o meşhur karar, çoğu zaman sadece bir dini dönüşüm gibi anlatılır. Ben öyle okumuyorum. Bu karar, Bizans’la Abbasi’nin arasında sıkışmış bir devletin, “ben sizin tarafınıza mahkûm değilim” deme biçimiydi.
Musevî kimlik, onlara üç şey sağladı:
- İki büyük imparatorluğun dışında kalma alanı,
- Serbest bir diplomasi hattı,
- Ticareti daha geniş coğrafyalara yayma fırsatı.
Bu yüzden Aşkenaz köklerini anlatan tartışmalarda Hazar kapısı hep aralıktır.
Kesin midir? Değil.
Ama ciddiye alınmayacak kadar zayıf da değildir.
Ben şahsen bu ihtimalin tarihle uyumlu olduğunu düşünüyorum.
Yıkılan Devlet, Dağılan Zümre
- yüzyılın sonuna gelindiğinde Hazar Kağanlığı tarihten silinirken halkı üç farklı yöne savruldu:
- Bir kısmı Volga’ya çekildi,
- Bir kısmı Doğu Avrupa’nın Musevî şehir kültürüne karıştı,
- Bir bölümü ise Altın Ordu’nun bürokrasisine dahil oldu.
Özellikle ikinci akım, ileride Krakow’dan Vilnius’a, Minsk’ten Lemberg’e uzanan hattın Musevî şehir aristokrasisini oluşturdu. Bu kültür—ticareti örgütleyen, aileyi merkez alan, diasporayı diri tutan yapı—yüzyıllar sonra Avrupa’nın banker sınıfının zihinsel altyapısını etkilemiştir.
Soy ilişkisini tartışmak kolaydır;
kültür ilişkisini görmezden gelmek ise bence körlüktür.
Gerçek bazen çok daha basit işler:
Bir akıl bir yerden bir yere geçer, bir refleks kuşaktan kuşağa taşınır.
Rothschild – Rockefeller Meselesi
Gelelim asıl kavşak noktasına.
Rothschild Ailesi
Aşkenaz kökenlidir.
Doğu Avrupa Musevî dünyasının içinden çıkmıştır.
Bu dünyanın içinde Hazar etkisinin olup olmadığı kesin değildir; ama kültürel hattın bir bölümünün Hazar ardıllarıyla karıştığını söyleyen ciddi araştırmacılar vardır.
Benim için bu ihtimal, tamamen boş bir iddia değildir.
Rockefeller Ailesi
Bu aile ise bambaşka bir yerde durur.
Alman-Protestan kökenlidir.
Onu Hazar çizgisine bağlayan hiçbir tarihsel veri yoktur.
Bu iddialar daha çok modern çağın politik gölgelerinden beslenir.
Yine de bir şeyi unutmamak lazım:
19. yüzyıl Amerikan finans dünyasında Aşkenaz tüccar etkisi hissedilir bir gerçektir.
Bu yüzden bazı isimler birbirine karıştırılmıştır.
Sessizliğin İçindeki Oda
Bu yazıyı akademik bir iddia olarak kaleme almıyorum.
“Kanıt” arayan biri için bu alan yorucu bir yoldur.
Ama tarih bazen yalnızca belgelerde değil, belgelerin bıraktığı boşluklardadır.
Yıllardır sezgisel olarak hissettiğim şey şudur:
Hazar elitinin Musevîliği seçtiği o gün başlayan kültürel hareket, yüzyıllar sonra Avrupa’nın finans aristokrasisinde bir iz bırakmış olabilir.
Kesin mi?
Hayır.
Ama tamamen imkânsız demek de bana sahici gelmiyor.
Benim “olabilir” dediğim şey, kapının aslında açık olduğunu gösterir.
Son Cümle: Belki Soy Değil, Akıl Mirası
Tarih bazen susar.
Biz duyamayız.
Ama bu duyamayış, gerçeğin yok olduğu anlamına gelmez.
Hazarların devlet olarak yok oluşu, gölgelerinin kaybolduğu anlamına gelmiyor.
Kürk Yolu’nun rüzgârı belki günümüzün finans koridorlarında bile hâlâ yankı buluyordur.
Belki mesele soy değildir.
Belki mesele, aklın nesiller boyunca nasıl yol aldığını fark etmektir.