Artık kimse kimseye katlanamıyor.

Trafikte bir bakış, sosyal medyada bir cümle, gündelik hayatta en küçük bir aksaklık… Her şey bir anda öfkeye, hakarete, hatta şiddete dönüşebiliyor. Tahammülsüzlük, bireysel bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal bir salgın haline geldi.

Bu salgının görünür bir mikrobu yok. Ateş yapmıyor, rapor da vermiyor. Ama her yerde. Sokakta, iş yerinde, evde, ekranda.

Neye Tahammül Edemiyoruz?

En çok da farklı olana.

Farklı düşünen, farklı konuşan, farklı yaşayan insanlara. Oysa tahammül, aynı fikirde olmak değil; aynı dünyayı paylaşabilme becerisidir. Bugün bu beceriyi hızla kaybediyoruz.

Bir fikre katılmamak karşı tarafı susturma gerekçesi sayılıyor. Eleştiri, düşmanlıkla karıştırılıyor. Herkesin sesi var ama kimsenin kulakları yok.

Hız Çağı, Sabırsız İnsan

Her şey hızlı.

Haber hızlı, tüketim hızlı, ilişkiler hızlı. Beklemeye alışık değiliz. Anlaşılmaya değil, haklı çıkmaya odaklıyız. Bu hız, sabrı değil; öfkeyi besliyor.

Sosyal medya ise bu tahammülsüzlüğün en görünür vitrini. Yüz yüze söylenemeyecek sözler, bir tuşla yazılıyor. Empati yerini linçe, diyalog yerini etiketlemeye bırakıyor.

Yorgunluk, Belirsizlik ve Gelecek Kaygısı

Tahammülsüzlüğün arkasında derin bir yorgunluk var.
Ekonomik baskılar, gelecek belirsizliği, güvencesizlik duygusu… İnsanlar yalnızca sinirli değil, aynı zamanda tükenmiş durumda.

Bu tükenmişlik hali, en yakınındakine bile sabır göstermeyi zorlaştırıyor. Çünkü herkes, kendi ayakta kalma mücadelesiyle meşgul.

Peki Çözüm Nerede?

Tahammül, doğuştan gelmiyor; öğreniliyor.
Okulda, evde, sokakta, medyada…

Daha az konuşup daha çok dinlemeyi,
haklı olmaktan önce insan kalmayı,
tepki vermeden önce durup düşünmeyi yeniden öğrenmek zorundayız.

Aksi halde bu salgın yayılmaya devam edecek. Ve ne yazık ki en çok da birbirimizi kaybedeceğiz.