Ankara’nın güneyinde, birbirine neredeyse omuz vermiş iki göl vardır: Eymir ve Mogan. Bugün piknik alanı, bisiklet parkuru, hafta sonu kaçamağı olarak bilinirler. Oysa bu iki göl, Ankara’nın en eski cümlelerinden ikisini taşır. Üstelik bu cümleler taşa değil, suya yazılmıştır.

Su, unutmaz.
Sadece sessizleşir.

EYMİR: BİR BOYUN ADI, BİR YURT İŞARETİ

Eymir adı, Ankara çevresindeki en “net” yer adlarından biridir. Çünkü bizi dolandırmaz. Doğrudan konuşur.

Eymir, Oğuzların 24 boyundan biri olan Eymür (Eymir) boyunun adıdır. Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügati’t-Türk’te bu boyu açıkça anar. Selçuklu döneminden itibaren Orta Anadolu’da, özellikle Ankara–Konya–Eskişehir hattında Eymür varlığı bilinir.

Bozkırda bir yerin bir boyun adını taşıması rastlantı değildir.
Bu, “buradan geçtik” demek değildir.
Bu, “buraya konduk” demektir.

Eymir Gölü, adını bir coğrafi özelliğinden değil, orada söz sahibi olmuş bir topluluktan alır. Yani göl, yalnızca su değildir; bir kışlak–yazlak merkezidir, bir toplanma yeridir, bir yurt işaretidir.

Bugün gölün çevresinde yürürken duyulan dinginlik, biraz da bu yüzden tanıdıktır. Çünkü burası bir “mesire”den önce, yerleşilmiş bir alandır.

MOGAN: ADI AÇIK, HİKÂYESİ KAPALI

Mogan’a gelince…
Burada ses biraz kısılır.

Mogan adı, Eymir kadar berrak değildir; ama bu onu daha değersiz değil, daha ilginç kılar. Çünkü Mogan, Ankara’nın soru soran adlarından biridir.

“Mogan” kelimesi, Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasında farklı varyantlarla karşımıza çıkar: Mugan, Muğan, Mokan… Kafkasya’daki Muğan Ovası bu adın en bilinen örneklerinden biridir. Bu ad, tarih boyunca Türk boylarıyla anılmış, göç yollarında tekrar tekrar karşımıza çıkmıştır.

Bazı araştırmacılar Mogan adını Oğuz boylarıyla ilişkilendirir. Bazıları ise Moğol çağındaki nüfus hareketlerinin Anadolu’ya bıraktığı izlerden biri olabileceğini söyler. Net olan şudur: Mogan adı, yerli değildir ama yabancı da değildir. Bozkır dünyasına aittir.

Yani Mogan, Ankara’ya sonradan yakıştırılmış bir ad değil; Ankara’yla birlikte yaşlanmış bir isimdir.

Bu yüzden Mogan Gölü’nün adı, bir “doğal unsur” tanımı değil; bir hafıza tortusudur.

İKİ GÖL, TEK CÜMLE

Eymir ve Mogan yan yana durur ama aynı şeyi söylemez.

  • Eymir: “Buradaydık.”
  • Mogan: “Buradan geçtik, belki kaldık.”

Biri yerleşik hafızayı, diğeri hareket hâlindeki bozkırı anlatır.
Ama ikisi de Ankara’nın sandığımızdan çok daha eski bir hikâyesi olduğunu fısıldar.

Roma Ankara’ya taş bıraktı.
Bizans sur ördü.
Cumhuriyet plan çizdi.

Ama ad verenler, çoğu zaman ilk gelenlerdi.

SON SÖZ YERİNE

Bugün bu göllerin kıyısında oturup çay içenlerin çoğu, isimlerin nereden geldiğini bilmez. Ama isimler, bilinmeye ihtiyaç duymaz. Onlar zaten oradadır.

Eymir ve Mogan, Ankara’nın haritasında iki mavi leke değil;
Anadolu’nun bozkır belleğinde iki sessiz tanıktır.

Ve belki de bu yüzden,
Ankara en çok suyun yanında kendini hatırlar.