Geçtiğimiz hafta bölgeye yaptığımız seyahatte depremin yıktığı Osmaniye ve daha çok da İskenderun’da halen kaldırılmaya çalışılan enkazlar arasından geçtik, az hasarlı binalarda güçlendirme ve onarım amaçlı inşaatlardan konutlara çıktık, konteyner evlere konuk olduk.


Özellikle, bir zamanlar İskenderun’u ziyaret edenlerin, bir tur atmadan geçemediği, sahildeki park ve bahçelerinde denizin dalgalarını seyrederek bir bardak çay içmeden ayrılamadığı o güzelim sahil caddesinde arabamızda yarıklarla, çukurlarla, tümseklerle boğuşarak ilerlemenin işkencesini yaşadık. Sık sık televizyon haberlerine de yansıyan yükselen deniz sularının İskenderun sahilini basmasından duyulan sıkıntıları dinledik, “Depremle, tsunami ile ilgisi yok” diyorlar, “Med-Cezir (Suyun iklimsel koşullara göre yükselip alçalması) olayından kaynaklanıyor, depremde toprak zeminde çökme meydana gelmiş, yani deniz seviyesine doğru alçalmış, deniz suyunda meydana gelen en küçük yükselmede sular sahili basıyor, kentin iç cadde ve sokaklarına doğru ilerliyor...” diye anlatıyorlar.


Bir asker emeklisi, sahildeki su baskınları ile ilgili olarak geçtiğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda yaşananlardan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor, “Tören alanı sahilde olduğu için askerleri dizlerine kadar yükselen suların içerisinden yürüttüler, akıl almaz görüntüler yaşandı, tören alanının yeri değiştirilemez miydi?” diye soruyor.


Deprem bölgesinde dikkatimizi çeken konulardan birisi de konteynerlerde yaşayanların kaygıları oldu. Tek oda, içerisinde küçücük bir tuvalet duş banyo ve mutfak bulunan konteynerlerde, geçtiğimiz günlerde yağan yağmurlarda tavanlardan sular akmış, şimdi önümüzdeki kışı nasıl geçireceklerinin kaygıları içerisindeler, “Sadece bu kış değil, belki beş yıl bu konteynerlerde yaşayacaksınız deniyor, kışları kar yağmur soğuklarla, yazları yakıcı sıcaklarla beş yılı nasıl geçireceğiz, nasıl dayanacağız bilemiyoruz” diye kederleniyorlar.
İskenderun bir sahil kenti, aşırı yağışlar, fırtınalar ve dondurucu soğuklar yaşanabilir ama, ya depremin vurduğu diğer yerler, Antakya, K.Maraş, G.Antep, Adıyaman, Malatya, Elazığı il, ilçe ve köyleri ile 6 Şubat’taki deprem günü ve sonrasında yaşanan şiddetli kar ve soğuklar ve belki daha fazlası ile nasıl baş edecekler, düşünürken bile hafakanlar basıyor insanı...


Deprem bölgesinden anlatılacak o kadar çok mağduriyetler var ki, Allah yar ve yardımcıları olsun. Ancak bir de kredi kartı sorunlarını dinledim ki, akıllara zarar.
Asgari ücretle çalışan bir işçi, “Bankalardan kullandığım kredi kartlarım var, deprem dolayısı ile limitlerimizi yükselttiler, aylık asgari miktarı ödeme zorunluluğumuzu kaldırdılar, şimdi de biriken borçlarımızın tamamını ödememiz isteniyor. Bir bankaya 150 bin lira, bir başka bankaya 50 bin lira borcum birikmiş, nasıl ödeyeceksem bu borçlarımı?!” diye yakınıyor.
Sonra aynı şekilde başka kredi kartı mağdurlarına rastlıyorz, işçi, emekli, dar gelirli çok sayıda depremzede eli bin, yüz bin borçlanmış, şimdi de biriken borçlarını hemen ödemeleri isteniyormuş...
Önce bir asgari ücretli çalışanın veya emeklinin kredi kartı limitlerinin nasıl yüz binlere yüz elli binlere yükseltildiğini anlayamıyorum, sonra bugüne kadar asgari borçlarını ödeme zorunluluğunu kaldırmalarını ve bu borçların devasa boyutlara yükselmesini, arkasından da “Hadi bu borçlarınızın tamamını hemen ödeyin” demelerini aklım almıyor.
Şahsen ben, Ankara’da yaşayan yüksek dereceli bir memur emeklisiyim, emekli maaşımı aldığım bankadan bir kredi kartı kullanıyorum, maaşımın sadece bir buçuk katı kredi kartı limitim var ve bu bankaya belki sıkıştığımda kullanırım düşüncesi ile defalarca limitimin yükseltilmesi talebinde bulundum, hiç bir bankaya, kredi kartına borcum bulunmadığı, ödemelerimde hiç bir aksama olmadığı halde olumsuz yanıt aldım, kart limitimde artış yapılmadı.
Şimdi depremzedelere uygulanan bu kredi düzenlemesine nasıl bir çözüm bulunabileceğine yanıt bulamıyorum.
Evleri yok, barkları yok, gelirleri karınlarını bile doyuramıyor, canlarını mı alacaksınız?
Bana göre tek çözüm, bu şekilde birikmiş kredi kartı borçlarının ya tamamen affedilmesi ya da devlet tarafından karşılanmasıdır.
Bilemiyorum başka bir seçenek var mı?