Şimdi akropolis olan yani Frig Akropoli olan Hacı Bayram ve Augustus Tapınağı çevresi neden birinci derece arkeolojik sit alan değildir? Hala değildir. Ve o birinci derece olmadığı için, kentsel sit olduğu için orada çok rahat... Her şeyi yaptılar. Yapılmıştır. Hatta Hacı Bayram'ın ilk çevre düzenlemesinin yapılırken, Raci Bademli'in hocamız zamanında orada 1,5-2 metre kazdılar meydanı düzenlerken. Sonra kurul durdurdu. Bakın dedi alttan hemen dedi kalıntılar çıkıyor, bir şeyler çıkıyor. Ve bu olmasına rağmen yani buranın bilinmesine rağmen oraya 4 katlı otopark yapıldı. Hemen sur duvarını ve Hacı Bayram'ın altına inilerek son cemaat mahalli 2000'si büyütülerek orada yerin altında kadınlar mahfili yapıldı. Yani şimdi cami ve tapınak var yukarıda.

Belki de men tapınağının kalıntıları var ve belki de daha da eski geriye giden prehistorik çağlara kadar giden kalıntılar var idi. Hocam şey de bulmuşlar. Biz mesela Frig konuşuyoruz.

Onun tapınağını konuşuyoruz. Yani belleyin beni yanıltmıyorsa devlet güzel sanatlar etnografya müzeleri inşaat sırasında da yapılan kazılar da Frig konutları çıkmış orada. Frigyerleşmesi var orada. Frig yerleşmesi Cebeci'ye kadar gidiyor. Devam ediyor evet. Atatürk Orman Çiftliği'nde biliyorsunuz Beştepe'de Frig dönemi yerleşimleri.

Hatta Rasattepe yani Anıtkabir'in bulunduğu yerde büyük bir Frig tümülüsü. Bunları hakkında maalesef çok iyi bilgimiz yok. Yani Frig dönemi kazıları yetersiz ve üst katmanlar gelmiş. Bizans, Osmanlı gibi.

Orada bırakıyoruz zaten. Orada bizim temellerimi zaten beton harbe kazıyıp gidiyoruz. Yani bu aslında Ankara'nın kaderinde hep böyle yok olmak var. Yani ya savaşlarla yok olmuş ya işte imar hareketleriyle yok olmuş. Ama sonra küllerinden doğmuş. Küllerinden yeniden doğmuş doğuyor inşallah diye düşünüyoruz. Yani kardeş şehir olması zaten Roma Ankara'nın çok önemli bir konu. 

Sayın Mansur Yavaş ve Sayın Bekir Ödemiş bu konuya çok önem veriyorlar biliyorum. Ve bu kitabı da onlar yayınlamışlardı. Ona da çok teşekkür ediyorum. Bu Ankara'nın antik dönemdeki eserleri Roma yolu da dahil Roma hamamı dahil. Mesela dünyanın en önemli ikinci büyük hamamı Ankara'da Caracalla Hamamı. Birincisi Roma'da. Bunları bu kitapta yazmaya çalışacağım. 

Yani böyle bir kale hiç yok. Hocam buradan men tapınağına dair çok kıymetli bir büst var. Büstün iki tarafında böyle bir mızrak başı gibi bir şey var. Bir tanesi var. Biri kırılmış. Ay Tanrısı men büstü. Yine o bölgede Tanrı Asklepion heykelciği var. Bir de dönem sikkeleri var. Dönem sikke mi deniyordu bilmiyorum açıkçası. Ama onların paraları var. Paralarında da men tapınağına dair şeyler var. Figürler var. Çapalar var. Çapalar var. Ankara çapası var.Yani biz hakikaten böyle ihmal edeceğimiz bir şey gibi görünmüyor bu men tapınağı. Yani bunu merak etmek gerek. Biraz bakmak lazım hocam. Mesela Kibele efsanesi çok önemli.Ben buna bir sayfa ayırdım. Bu iki tarafında aslan olan Kraliçe Anatamica. Ta Kültepe tabletlerinde var.

O zaman Kubaba. Lidya'da Kibebe. Frikya'da da Kibele. Sümerler'de Mariana. Hidit'te Arina. Mısır'da İsis. Ege'de ve Yunanistan'da Artemis. İtalya'da Venus olarak geçiyor. Yani bu öyle bir tanrıça ki bütün uygarlıklar buna sahip çıkmış. Ve buna tapınmışlar. Ve bunun efsanesi var tabi. Zavallı Kibele'nin bir seneler oldu. Atis'le aşkı ve sonrası hayata dönmesi filan. Şimdi bu konu. Şimdi tabi ki efsaneler belirli bir somut gerçekliğe dayanır. Yani efsanelere bakmamız çok iyi olur. Mesela Homeros destanları. İlyada. Truva'nın keşfinde. Homeros çok büyük etmen olmuştur.

Çünkü o yer, konum, mekan, savaş vs. anlatırken gelmiş bizim arkeologlarımız. Daha doğrusu yabancı arkeologlarımız burayı bulmuşlar. Bu çok önemli. Ama tam o noktada çok keyifli şeyler de oluyor hocam. Mesela uzun yıllar biz Truva atını iki grup arasında zekice ortaya çıkartılan içinde askerleriyle şehrin içine konulan işte gecenin rehavetiyle, alkolün etkisiyle gevşemiş düşmanlığı içinden çıkanlarla hallettiğini düşünüyorduk. Bunun böyle olmadığını arkeoloji bilimi bize gösterdi. O sözü edilen şey bir armağan olarak sunulmuş zaten. Tarifte de var, yeri de var, yurdu da var.

Ama efsane onu başka bir yere muhtemelen Homeros'la beraber başka bir yere evrilmişizdiye düşünüyorum. Frigler, fibula dedikleri çengelli iğneyi bulmuşlar hocam. Devrim gibi bir şey bu. Yani tekerleği bulmak gibi bir şey. Yani iğneyi anlıyorum ama çengelli iğne, fibula, çengelli iğnenin mucidi Frigler. Ve tarım konusunda, tarımın örgütlenmesi konusunda o kadar gelişmişler ki kanun koymuşlar. Tarım araçlarına zarar verenlere ölüm cezasını yazılı hale getirmişler. Yani bir siz sabana zarar verirseniz idam ediliyorsunuz dönemde. 

Şimdi bu kadar, sonra mozaik dediğimiz şey yeryüzüne bir Frig uygarlığı olarak yayılmış. İlk mozaik, merakları için söyleyeyim, Gordion'a gitsinler ve Gordion'daki müzenin tabanında görsünler bu mozaikleri. 

Mesela Frig vadisi. Bu Frig vadisi Afyon'a doğru. Ve o ince İssar neydi? O bölge. Sivrihisar.Sivrihisar bölgesi ve Afyon'a kadar İssihisar bölgesi. Büyük bir uygarlık kalıntıları var ve burayı tam bilmiyoruz. Frig turları falan yapılıyor ama Frigya turları. Şimdi o dönemin kültürü Bizans'ta, Roma'da, Bizans'ta, Osmanlı'da ve şu anda bile sürüyor. İşte tarım dedi mesela, bağlar. Bu bağlar kökeni nereden geldi? Bu bağcılık nereden geldi? Frig, Hittit hatta.Gidin o yazıtlarda falan görün. Yani Hittit uygarlığı, Frig uygarlığı, bağcılığı, üzümü neredeyse kutsal bir mekan olarak ve ürün olarak kabul etmiş. Çünkü insanı en çok doyuran, besleyen, enerji veren, sağlık veren ürünler bunlar.

Sonra giyim kuşam konusu mesela Ankara sof ürünleri çok meşhurdur. Osmanlı döneminde. Şimdi satın alıyoruz hocam biz. İşte Ankara keçisinin tiftiğinden yapılan sof. Tavşanımızdan angoramız vardı. Tiftiğin kökeni, yani tiftik keçisinden üretilen sofun kökeni Frig'leregidiyor.

Gordion'da biliyorsunuz bulundu. Ayrıca da kadim albayım çok güzel bir şey yaptılar Gordion'un çobanları diye. Onu da yeniden anımsatan bir belgesel program yaptılar, film yaptılar. Ne kadar önemli. Bakın bu demek ki giyim kuşam, işte ayakkabı yapımından deri, bakır her türlü eşya. 

Şimdi bu deniz ülkelerden bahsettikçe mesela Çapa, Ankira, Ankara. Ankara'nın adı Ankira'dan geliyor ve çapa anlamına geliyor.

Bu nereden geliyor? Bakın çok değişik söylemler var. Çok. Yorumlar var filan ama ben bunun Galatlar'dan geldiğini düşünüyorum. Galatalar işte demin de okudum ya, Balkanlar'dan gelen. Denizi geçerek, denizi aşarak geliyorlar hocam. Çertlerden gelen ta Avrupa'nın kuzeyinden gelen Vikingler. Onların bakın çapası burada. Ankara bu da AugustusTapınağı'nın bir konsolosluğu. Hocam programın başında söylediğim şey bu aslında. Yani Vikingler ve Türkler meselesi. Ortak tanrı işte Odin dedim onların tanrısı bizim gök tanrımız. Giyisiler, savaş aletleri. Bir gün başka bir şey konuşacağız. Runik alfabeleri bir kere çok önemli. Yani alfabe benzerliği. Latin alfabesinin kökenidir zaten. 

Çok teşekkür ediyorum hocam.