Yıl 1923’tü.
Ankara, yüzyılların tortusunu üzerinden silkeleyip yepyeni bir sabaha uyanmıştı. Meclis sıralarında Mustafa Kemal’in sesi yükselirken — “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz!” — taş binaların arasında yankılanan bu cümle sadece bir ülkenin değil, bir çağın kaderini değiştiriyordu.
Oysa aynı dakikalarda, uzak kentlerde farklı duygular hüküm sürüyordu: Londra’da temkinli bir sessizlik, Atina’da derin bir iç hesaplaşma.
Londra’nın Temkinli Sükûneti
İngiliz arşivlerinde 1923 sonbaharına ait diplomatik notlar, “Turkey is now forming a new government structure” gibi soğuk ifadelerle doludur.
Ama satır aralarında sezilen, dikkatle gizlenmiş bir şaşkınlıktır.
İngiltere, daha bir yıl önce Lozan masasında Osmanlı’nın yerine kimin oturacağını tartışırken, şimdi karşısında kendi kararını kendi veren, saltanatı kaldırmış, başkentini Anadolu bozkırına taşımış bir güç bulmuştu.
Diplomatlar raporlarında “Kemalist regime” derken bile kalemleri titriyordu; çünkü bu rejim, imparatorlukların üzerine doğan modern bir güneşti.
Bir yanda “Ortadoğu dengeleri bozulur mu?” endişesi, diğer yanda “Bu ulus, gerçekten Batı’yla birlikte mi yürür?” sorusu vardı.
Ama İngilizler, asırlık diplomatik terbiyeleriyle duygularını kelimelere dökmediler — sadece izlediler.
Ve belki de tarihte ilk kez, Anadolu’dan yükselen bir iradenin karşısında hiçbir sömürge gücü hamlede bulunmadı.
Bu, sessiz bir saygıydı.
Atina’nın Aynadaki Yüzü
Yunanistan için Cumhuriyet’in ilanı, bir aynaydı.
Bir yıl önce Anadolu’dan çekilen ordunun ardından ülkede hâlâ “Küçük Asya Felaketi”nin yaraları tazeydi.
Atina gazeteleri, Türkiye’nin artık “yeni bir ulus-devlet” olarak tanındığını yazıyor; ama satır aralarında kaybolan bir soru vardı:
“Biz, bu yenilgiden ne öğrendik?”
Bazı Yunan yorumcular, Mustafa Kemal’in kurduğu düzeni “ulusal bir yeniden doğuş” olarak tanımlıyor, kimileri ise “intikam değil, yeniden yapılanma” diyordu.
Kısacası, Türklerin kazandığı sadece savaş değil, zihinsel bağımsızlıktı.
Ve bu durum, yenilen bir ülke için acı olduğu kadar öğretici bir aynaydı.
Cumhuriyet, sadece Türkiye’nin değil, Yunanistan’ın da kendi geleceğine başka gözlerle bakmasına yol açtı.
Yeni Dünya Düzenine Bakış
İngiltere’nin jeopolitik zekâsı, Yunanistan’ın ulusal hafızası ve dünyanın geri kalanı, Ankara’daki o ilanı anlamaya çalışırken şu gerçeği gözden kaçırmadı:
Bu, Batı’nın vesayetinden çıkmış bir Doğu toplumunun, “modernleşmeyi kendi elleriyle inşa etme” kararıydı.
Ne İngiliz elçiliği ne Yunan basını o gün alkış tuttu.
Ama tarih, sessizliğin içinden bile yankı çıkarmayı bilir.
O günkü sessizlik, aslında kabullenmenin sessizliğiydi:
Bir millet, artık kendi kaderinin efendisiydi.
Ve o günden sonra hiçbir diplomatik denge, Ankara’yı yok sayarak kurulamadı.
Son Söz
Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değildi; dünyanın gözleri önünde yapılan bir meydan okumaydı.
Ankara’da alkışlarla karşılanan o cümle — “Yaşasın Cumhuriyet!” — Londra’da hesap, Atina’da hüzün, Paris’te merak uyandırdı.
Ama hepsinin ötesinde, insanlık tarihine şu dersi yazdı:
Bir ulus, iradesini ilan ettiğinde, hiçbir imparatorluğun kalemi o cümleyi silemez.