Kulaklar sesleri alır, kelimeler geçer gider. Fakat anlatabilmek, eksilmek demek midir? İçimizde biriktirdiğimiz her kelime, bir yanıyla bizi taşır. Kelimeler bazen birer köprü, bazen birer uçurumdur. Bazen anlatmak istediklerimiz, kelimelere sığmaz.

Duygularımız sessizliklerin arasından yankılanır. Anlatırız ama anlaşılmak başka bir şeydir. Anlaşılmak, karşımızdakinin yüreğiyle dinlemesiyle mümkün olandır. Ve işte o zaman insan, eksilmek yerine kendini bulur.

Belki de anlatabilmek, gerçekten anlatabilmek, eksilmek değil; kırılganlığımızı görünür kılmaktır. İnsan, anlatırken ürker; ama anlaşılınca, gerçekten anlaşılınca büyür... Ve biz, her anlatışta biraz üşür, biraz titreriz...

Peki ya hiç anlaşılmazsak?

O zaman kelimeler, sahibine geri dönen kırık parçalara dönüşür. Söylediklerimiz yanlış duyulan bir ezgi gibi kulağa çarpar, işte o zaman; kulaklar sesleri de almaz… Belki de bu yüzden bazen susmayı seçeriz. Çünkü susmak, yanlış anlaşılmaktan daha konforlu gelir. Yine de insan, anlatma ihtiyacından anlaşılma umuduyla vazgeçemez.

Anlatmak eksiltmez belki ama anlatamadığımız her şey, içimizde çürüyen her söz eksiltir bizi. Belki de asıl kayıp, sustuklarımızdadır.