Türkiye’de sadece, emekli ve asgari ücretliler değil, Ankara’ya okumaya gelen üniversite öğrencileri de geçim savaşı veriyor.

Türkiye’de üniversite kazanmak artık başarı değil, adeta bir “hayatta kalma becerisi” sınavı. Çünkü gençler, şehir dışında okumaya değil, aç kalmamaya çalışıyor. Yurt bulamazsa, özel yurda ya da eve çıkmak zorunda kalıyor — ki bu noktada “üniversite hayatı” değil, “geçim savaşı” başlıyor.

Bir öğrencinin aylık gideri artık asgari ücreti sollamış durumda. Asgari ücret 22 bin 104 lira, ama öğrencinin aylık masrafı bu rakamın da üstünde. “Yalnız yaşamayı” seçmek ise tam anlamıyla lüks: 47 bin 950 liraya, yani bir memur maaşına yaklaşan bir bütçe gerekiyor.

KYK yurtları mı? Elbette var. Ama tıpkı piyango bileti gibi… “Çıkarsa yaşarsın” modeli. Yurdu kazanan şanslı azınlık 750 ila 1.250 lira arasında kira ödüyor; ama o yurda giremeyen on binlerce öğrenci için Ankara’da ortalama kira 30 bin TL. Buna faturalar (3.500 TL) ve temel ev giderleri (4.000 TL) eklendiğinde, üç öğrencinin paylaştığı evde kişi başı 12.500 TL’ye ulaşıyor.

Öğrencilerin günlük menüsü artık ülkenin ekonomik röntgeni gibi. Sabah simit-çay: 1.500 TL. Kampüs yemeğiyle öğle yemeği: 600 TL. Akşam dışarıda bir tabak yemek: 250 TL’den aylık 7.500 TL. Toplamda yalnızca gıda gideri 9.600 TL. Üstelik bu rakamın içinde “et” yok, “lüks” hiç yok. Kıymalı makarna bile artık özel gün yemeği sayılıyor.

Böyle bir tabloda gençler ders çalışmayı değil, faturaları bölüşmeyi, makarnayı kaç porsiyona çıkaracaklarını hesaplıyor. Üniversite öğrencisinin adı var, ama hayatı “yetişkinlerin kriz bütçesi”ne dönüşmüş durumda.

Devletin “eğitime destek” diye verdiği KYK bursu/kredisi ise yalnızca 3.000 TL. Yani öğrencinin ortalama giderinin yedi buçukta biri. Bir öğrenci bu bursla ancak birkaç gün idare edebiliyor. Üstelik bu tutar, öğrencinin sosyalleşmesi, kitap alması, bir tiyatroya gitmesi veya bir kahveye çıkması gibi etkinlikleri kapsamıyor bile.

Eğitim anayasal bir hak deniyor ama öğrenciler “hak” değil, “yük” taşır hale geldi. Aileler çocuklarını okutmak için bir asgari ücretten fazlasını her ay denkleştirmek zorunda.

Bu tablo, yalnızca öğrencinin değil, ülkenin geleceğinin fotoğrafı. Çünkü genç, hayalini değil, bütçesini düşünüyor. “Ne okuyorsun?” sorusunun yerini çoktan “Kaça geçiniyorsun?” aldı. Üniversite, artık bilgiyle değil, yoksullukla mücadele etme dersi veriyor.