“İşini seviyorsan bir gün bile çalışmış sayılmazsın.” Bu cümle kulağa hoş geliyor. Ancak günümüz çalışma hayatında, bu söz çoğu zaman romantik bir motivasyon cümlesi olmaktan çıkıp sessiz bir sömürü aracına dönüşüyor.

Artık bizden yalnızca çalışmamız değil; işi sevmemiz, ona tutkuyla bağlanmamız, hatta onu kimliğimiz haline getirmemiz bekleniyor ya da bu beklentiyi kendi üzerimize alınmayı tercih ediyoruz.

Tutku Ne Zaman Yük Oldu?

Bir zamanlar tutku, insanı diri tutan bir güçtü.

Bugün ise birçok sektörde tutku;

– fazla mesainin karşılıksız bırakılmasının,

– düşük ücretin meşrulaştırılmasının,

– sınırların silinmesinin gerekçesi haline geldi.

“Seviyorsun ya, fedakarlık yap.”

“Para ikinci planda olmalı.”

“Bu iş ruh işi.”

Sevdiğimiz İş Neden Tükenmişlik Yaratıyor?

Paradoks tam da burada başlıyor.

İnsan sevdiği işi yaparken neden bu kadar çabuk tükeniyor?

Çünkü sevdiğimiz iş, çoğu zaman sınır tanımayan bir çalışma düzenine dönüşüyor.

Mesai saatleri belirsizleşiyor,

“hayır” demek suçluluk yaratıyor,

dinlenmek lüks gibi hissettiriliyor.

Sonuç:

✔ Zihinsel yorgunluk

✔ Duygusal tükenme

✔ Sürekli yetememe hissi

Tutku, Performans Baskısına Dönüştüğünde

Modern çalışma kültürü, tutkuyu performansla ölçüyor.

Ne kadar çok çalıştığın, ne kadar erişilebilir olduğun, ne kadar “özverili” davrandığın; senin işe olan sevginin kanıtı sayılıyor.

Bu noktada çalışan artık bir emekçi değil, kendini sürekli ispatlamak zorunda kalan bir birey haline geliyor.

“Hayalini Yaşa” Sloganı Gerçeği Gizliyor mu?

“Hayalini işe dönüştür.”

“Sevdiğin işi yap.”

Bu sloganlar çoğu zaman şunu gizliyor:

Hayaller de faturalara, kiraya, geçim derdine yenik düşebiliyor.

Tutkunun ekonomik karşılığı olmadığında, hayal yerini kaygıya bırakıyor.

Ve insan bir süre sonra sevdiği işi değil, işin yarattığı baskıyı hatırlıyor.

Peki Çözüm Ne?

Tutku kötü değil.

Ama sınırları olmayan tutku, insanı tüketir.

Çözüm;

– emeğin karşılığını istemekten utanmamakta,

– “seviyorum” diye sömürülmeye razı olmamakta,

– işi kimliğin tamamı haline getirmemekte yatıyor.

Sevdiğimiz işi yapabiliriz.

Ama bu, insanca koşullardan vazgeçmek anlamına gelmemeli.

Tutku, bir armağandır.

Ama sömürüye dönüştüğünde, insanı hayata değil, yorgunluğa bağlar.