Tarihini, ticaretle bütünleştirip içine turizmi ve yöresel yemeklerini de katınca adeta kanatlanan ilçe

Beypazarı, yıllar boyu Ankara ile İstanbul arasındaki yolculuğun en önemli konaklama merkezlerinden birisiydi. Hatta Avrupa’dan Bağdat’a kadar uzanan ticaret yolunun en değerli soluklanma noktasıydı.

Birçok uygarlığa şahitlik yaptığını biliyoruz. Batı Roma İmparatorluğunu da gördü, Hitit, Frig, Galat egemenliğini de. Beypazarı, Türklerin Anadolu’ya egemen olması ile birlikte, Türkmenlerin yurdu oldu. Selçukluların yer göstermesi ile Beypazarı’na yerleşen yerleşen Türkmen boylarının içerisinde ise en büyüğü Kayı boyuydu.  Osmanlı devletinin kurucusu olan Osman Bey’in babası olan Gazi Gündüzalp’in kabrinin, Beypazarı’nın Hırkatepe köyünde olduğu bilinmektedir.

Böylesine tarihi bir öneme sahip olan Ankara’nın şirin ilçesi Beypazarı, Ankara ile İstanbul arasında açılan yeni karayollarına uzak düşünce, çok uzun zamandan beri taşıdığı o tarihsel önemini bir süredir kaybetmişti.

Oysa burada yaşayan medeniyetlerin bıraktığı tarihsel izler hala ayaktaydı. O izler yeniden canlanınca, Beypazarı, yakın tarihimizde, hem ticaret, hem de ziyaret anlamında yeniden önem kazandı. Bunda, elbette yerel yöneticilerin çabaları yadsınamaz.

YÖRESEL DEĞERLER

Önce, yılların eskitemediği tarihi konaklar restore edildi. İnözü vadisinin kenarındaki bu güzel yerleşim yerinin, aslında hep var olan ticari değerleri öne çıkartıldı. Birçoğumuz, Beypazarı’nın her ne kadar havucu ile baklavasını son zamanlarda çok duysak bile, bu şirin ilçenin zanatkarları da hiç ihmal edilmeye gelmez.

İpek Bürgü’yü duydunuz mu hiç? Beypazarına ait bir yerel dokumadır. Çözgüsü pamuk, atkısı ipek olan bu dokuma, 4 ayaklı ve kamçılı olarak tabir edilen özel tezgahlarda el emeği göz nuru ile üretilir.

Yerel dilde “göyneklik” da denilen bir, çözgüsü de atkısı da pamuktan oluşan bir başka dokuma türü ile kumaşlar, mekikli ve iki ayaklı tezgahlarda dokunmakta. Aynı tezgahlarda dilenirse, hanımların çok sevdikleri ipekli şallar da üretilebiliyor. 

Beypazarı ayrıca, Ankara keçisi olarak bilinen tiftik keçisinin, atadan kalma usullerle yıllar boyunca işlenerek battaniyeye dönüştürüldüğü önemli bir merkez olma özelliğini de halen koruyor. Her ne kadar Siirt battaniyesi çok popüler olsa da, aslında Beypazarı, Ankara’nın tiftik keçilerinin yünlerini yıllardır işliyordu.

Ankara keçilerinin kırpılan tüylerin, uzun yıllar dünyanın pek çok ülkesinden alıcısı oldu. Ankara’da kırpılan yünler, Karadeniz kıyısında bekleyen gemilere yüklenerek deniz aşırı ülkelere ulaştı. O yünleri Ankara’dan, Karadeniz kıyısına taşıyanların yolu da Beypazarında geçiyordu ve bu özel yolun adı, bugün “Tiftik Yolu” olarak anılıyor. Yolun Trekking meraklılarının kullanımına açılması için işaretlenmesi planlanıyor. 

Bu kadar kumaş üretimi olunca, Kök boya konusunda da Beypazarlıların oldukça bilgili olduğunu söylemeye gerek kalmıyor.

Tüm bunların yanında, yine yıllar öncesinde bu bölgede yaşayan Ermeni ustaların öğrettiği Telkarilik, yani gümüş işlemeciliği, bazı sanatkarla tarafından aynı değerlerde devam ettiriliyor.

Beypazarı’nın parlaması, yerelde iyi yönetilmesi ile başladı. Üretilen değerlerin iyi pazarlanması gerekiyordu ve bu gerçekleştirildi. O güzelim Beypazarı yaprak sarması bile, ekonomisinin canlanmasına katkıda bulundu. Birlikler tarafından organize edilen kadın girişimciler, her gün ev kadınlarına kilolarca yaprak ve iç göndererek, tencereler dolusu yaprak sarması üretilmesini sağladı. El emeği göz nuru, bu nefis yemek, Ankara’da hızla ve sevilerek tüketilince. Beypazarlı kadınlar ev ekonomilerine, sardıkları tencere başına ciddi katkıda bulunmaya başladı. 

TURİZM ATAĞI

Beypazarı’nın ticari anlamda parlaması, turizm anlamında hızlı bir atak getirdi. Önce Beypazarı’nın Safranbolu’yu andıran tarihi konakları geziliyor, sonrasında ara sokaklara bile kurulan tezgahlardan veya dükkanlardan alışveriş yapılıyordu. 

Ama bu güzel ilçemizin bir başka albenisi daha vardı. İnözü vadisinin, içinde barındırdığı akarsu ile getirdiği doğa dokusu içindeki restoranlar, nefis yöresel yemekler sunuyorlardı. Bazen sazlı sözlü de organizasyonlar oluyordu. Gerçi bu restoranlar, bu günlerde pandemi nedeniyle kapalı ama elbet bir gün açılacak ve vadinin serinliği, bir sabah kahvaltında veya akşam yemeğinde yine yüzümüze çarpacak.

TREKKİNG ROTALARI

Beypazarı aynı zamanda mükemmel trekking rotalarına da sahip. İnözü vadisinden içeri girilince bizi karşılayan Batı Karadeniz ikliminin hüküm sürdüğü ormanlar, çok sayıda macera yoluna sahip. Özellikle ceviz ağaçlarının oldukça bol olduğu İnözü vadisini takip ederseniz, yüksek yamaçlarda Hititler tarafından kullanılmış mağaralara bile ulaşabilirsiniz. Bir gün orman patikalarınan birisine saptığınızda, dağın içinde taşlaşmış kütükler veya midye kabuklarına rastlarsanız sakın şaşırmayın. Toprak altında kalan ağaç kütükleri, soda külü içerinde yıllarca bekleyince şekli bozulmadan taş halini alıyor. Midye kabuklarına gelince, bu bölgede, deniz olmaza bile, binlerce yıl önce buzulların bu bölgeye deniz canlılarını getirip bıraktıklarını bilim adamları söylüyor.