Türkiye, doğal afetlerin ve yapısal risklerin coğrafyası olarak bilinse de, asıl tehlike çoğu zaman doğanın değil, insan eliyle yaratılan ihmallerin sonucudur.

Yangınlar, seller, depremler… Her biri yalnızca doğanın değil, denetimsizliğin, vurdumduymazlığın ve “kader” diyerek geçiştirilen sorumlulukların eseri olarak karşımıza çıkar. Her felaket sonrası aynı manzarayı izler, aynı açıklamaları dinleriz. Birkaç gün yas tutulur, birkaç yetkili konuşur, sonra sessizlik çöker. Ta ki bir sonraki yıkım haberi gelene kadar.

Kocaeli’nin Gebze ilçesi, geçtiğimiz günlerde yürek burkan bir olayla sarsıldı. Mevlana Mahallesi Issıkgöl Caddesi’nde bulunan 7 katlı Aslan Apartmanı, sabah saat 07.30 sularında aniden çöktü. Altında metro inşaatı bulunan binada, bir gün önce duvarlarda çatlaklar ve eczanede yapısal hasarlar oluştuğu iddia edilmişti. Yani felaketin sinyalleri verilmişti. Ancak tıpkı daha önceki facialarda olduğu gibi, bu uyarılar da dikkate alınmadı.

Yetkililer “çökme nedeni araştırılıyor” açıklamasını yaptı. Oysa kamuoyunun zihninde bu cümle artık bir ezberden ibaret. Çünkü her trajedinin ardından aynı sözleri duyduk, aynı ihmalleri gördük. Bu olayda da uzmanlar, son günlerdeki depremler ve yoğun yağışların zemini zayıflatmış olabileceğini belirtiyor. Ancak herkes biliyor ki, zemini asıl zayıflatan şey, yıllardır süregelen denetimsizliktir.

Enkazın altında Bilir ailesi bulunuyordu: 44 yaşındaki baba Levent Bilir, 37 yaşındaki anne Emine Bilir ve çocukları 18 yaşındaki Dilara, 14 yaşındaki Nisa ve 12 yaşındaki Muhammed Emir. Kurtarma ekipleri saatler süren çalışmalardan sonra Dilara Bilir’i sağ olarak enkazdan çıkarabildi. Ancak kardeşleri Nisa ve Muhammed Emir’in cansız bedenlerine ulaşıldı. Anne ve babayı arama çalışmaları gün boyu devam etti.

Bu tablo, yalnızca bir ailenin yıkımı değil; aynı zamanda toplumun ortak utancının da bir yansımasıydı.

Türkiye’de binaların güvenliği konusu, yalnızca deprem dönemlerinde gündeme gelen bir mesele olmaktan öteye geçemedi. Oysa sorun süreklilik arz ediyor. Fay hatları üzerine şehirler kurmak, dere yataklarına apartmanlar dikmek, zemin etüdü yapılmadan inşaata başlamak, sadece teknik hatalar değil; sistematik bir ihmal kültürünün göstergesidir.

Yapı denetim süreçlerinin kağıt üzerinde kalması, “göz yummalar” ve “rant baskısı” bu felaketleri kaçınılmaz hale getiriyor. Her bir çöküş, aslında uzun yıllardır biriken hataların sessiz bir patlamasıdır.

Bu tür olayların ardından en sık duyulan cümlelerden biri “kader” olur. Oysa kader, insan eliyle çizilen bir inşaat planında yer almaz. Yıkılan binalar, göz göre göre gelen felaketlerin ürünüdür. Eğer zamanında gerekli tedbirler alınsaydı, bu insanlar bugün hayatta olabilirdi.

Dolayısıyla yaşanan her can kaybı, yalnızca bir doğal afetin değil, aynı zamanda yönetim anlayışımızın, denetim mekanizmalarımızın ve toplumsal duyarsızlığımızın sonucudur.

Gebze’de yaşanan bu olay, Türkiye’de yapı güvenliği ve kamu sorumluluğu konularında hâlâ ciddi bir sınav veremediğimizin acı bir göstergesidir. Her facia sonrası “bir daha olmasın” denilse de, sistem değişmediği sürece bu dilek temenniden öteye geçmeyecektir.

Bugün Aslan Apartmanı’nın enkazı kaldırılacak, ama altında kalan sadece bir bina değil; aynı zamanda bu ülkenin vicdanıdır. Gerçek değişim, ancak “ihmal” sözcüğünü günlük haber dilinden tamamen silebildiğimizde başlayacaktır.