Kulağımızda kulaklık, sırtımızda gitarlarla Seyranbağları’ndan çıkıp Tunalı’ya yürürken bu sokakların çocuklarının yarattığı sesler çınladı hep kulaklarımızda. İlk gençlik döneminin verdiği agresif potansiyelle metal müzikle tanıştık. Bu tanışma hikayesinde tarihler aslında ilköğretim yıllarının sonunu gösteriyordu. 2000’li yılların henüz başında ilk sert müzikle merhabalaştığımız o dönemde yavaş yavaş Ankara’nın bu tarzla alakalı underground kültürüyle de hemhal olduk. Duvarlarda gördüğümüz hafif soluk afişler sayesinde mahallemizin sert abileriyle ilk kez karşılaşıyorduk.
Her bir Ankaralı müzisyenin adını duyduğumuzda hep aynı coşkuyla seviniyorduk. Çünkü bu bizim için müzik yapmanın ve adını duyurma ihtimalinin ne kadar büyük olduğu umudunun bir parçasıydı.
Önce Crossfire adını duydum ben. Esat sokaklarında bulunan stüdyonun sahibinin grubuydu. Daha sonra Arcane, Karakedi, Nettlethrone, Dr. Skull gibi birçok isimle karşılaştım ve karşılaştık. Bu abilerle provalar esnasında stüdyo giriş çıkışlarında karşılaşmaya, kimi zaman onların festivallerdeki sahneleri izlemeye ve görmeye başladığımızda ise artık bu şehrin seslerini oldukça içselleştirmiş durumdaydık.
Aslında Ankara metal müzik konusunda yeni değil yıllardır öncü konumdaydı. Fakat İstanbul gibi bir gerçek varken Ankara’da metal müziğin nasıl bu kadar ön planda olduğu ise aklımda bir soru işareti olarak kalmıştı.
Ankara Cumhuriyet ile beraber devletin merkezi haline gelmiş ve haliyle tüm konsolosluklar da yine şehrin en güzel en önemli yerlerine konumlanmıştı. Burada elçilik görevlilerinin çocukları ise sosyal hayatın içerisine karışıyor bizim Angara Bebeleriyle aynı okullara gidiyor aynı sıralarda oturuyorlardı. Onların kendi ülkelerinden getirdikleri müzikleri yavaş yavaş duyan Ankaralı öğrenciler bu müziğe iyice kulak kabartmaya başlamışlardı. Henüz Türkiye’de plakları belki kasetleri olmayan grupları Ankaralı bir şekilde dinlemiş ve aklının bir kenarına yazmıştı. Havası kirli, gri şehirde bir yeşillik bulmuştu sonunda bu öğrenciler ve bu yeşillik hard rock, bu yeşillik metal müzikti. Bu kadar sert, bir yandan protest olan bu tarz belli ki şehrin çocukları tarafından çok sevilmişti. İlk başta hayal eden bu gençler bir süre sonra bu müziği icra etmek isteyince de olanlar oldu. Ankara’da uzun saçlı, deri ceketli sayısı gitgide artıyor ve bu artış engellenemiyordu. Bu süreç senelerce sürdü ve kendine milyonlarca evlat yetiştirdi.
Bu gelenek bizlerin bugün de iyi bildiği Pilli Bebek, Çilekeş, Manga, Zakkum, Sakin, Gece, Deja-Vu, TNK, Son Feci Bisiklet, Batu Akdeniz gibi isimleri ve adını unuttuğumuz daha onlarca müzisyeni de halkla buluşturdu.
Ankara bir kültürdür. Sadece rock-metal müzik kültürüyle ilgili değil, sanatın her alanında Ankara icracısı da seyircisi de başkadır. Buradan yozlaşa yozlaşa uzaklaşsak da şunu unutmamak lazım, eğer bu yoldan vazgeçersek sonumuz işte orada gelecek. Memleketi kurtarmaya kendi yurdumuzdan başlamalı ve Ankara’ya adına yakışır festivaller getirmeliyiz. Hem de öyle üniversite şenliği tadından daha da derin bir tat ile; bu şehrin sesine ses katmış herkesi onurlandırarak. Bu şehrin gerçek kokusunun ne olduğunu tüm ülkeye haykırarak. Zamanında bu şehirde siyasetin küf kokusunu bastırmış sanatın kokusunu tekrar duymak tekrar içimize çekmek dileğiyle…