Vücudumuzun yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için üç makrobesin öğesine ihtiyacı vardır; karbonhidratlar, yağlar ve proteinler. Proteinler büyüme,...

Vücudumuzun yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için üç makrobesin öğesine ihtiyacı vardır; karbonhidratlar, yağlar ve proteinler. Proteinler büyüme, gelişme, hücre onarımı, kas gelişimi ve kan yapımı için gerekli olan besin öğesidir. Bu sebeple diyetle yeterince alınması gerekir. Sağlıklı her birey ideal ağırlığı baz alındığında 1g/kg protein almalıdır. Örneğin ideal ağırlığı 60 kg olan bir kişi günlük 60 g protein almalıdır. Böbrek hastalarında protein kısıtlaması yapılır; 08 g/kg olarak ayarlama yapılır. Protein büyük moleküllü bir besin öğesidir, bu sebeple sindirimi zor olup, karaciğer ve böbrek yükünü arttırır.

Yetersiz protein alımında vücutta kas kaybı oluşur, vücut ihtiyaç duyduğu proteini kaslardan çekmeye çalışır. Proteinler hücre içi ve hücre dışı sıvı dengesini sağlar bu sebeple proteinden yetersiz beslenme sonucu ödem sorunu oluşur. Proteinler bağışıklık sistemimiz için önemlidir, yetersiz protein tüketenlerde enfeksiyon olma riski daha çok artar. Düşük kalorili diyetlerde vücut enerji kaynağı olarak protein kullanmaya başladığında doku ve organ hasarı başlar, deri altı yağ dokusu azaldığı için vücut sıcaklığı düşer, dehidratasyon dediğimiz vücutta su kaybı oluşur ve hipoglisemi dediğimiz kan şekerinin düşmesi gibi sorunlar yaşanır.

Sporcular ve zayıflamak amacıyla aşırı protein tüketenlerde protein artışıyla kalp kası yorulur ve kardiyovasküler rahatsızlıklar oluşabilir. Aşırı protein alımı ile kemiklerden kalsiyum çekilebilir bu sebeple osteoporoz riski artar. Karaciğer yükünün artması ile birlikte karaciğerde sorunlar çıkmaya başlar. Bağırsak mikrobiyotasını (yararlı-zararlı bakteri dengesi) bozarak sindirim sorunları yaşanmasına sebep olabilir.

Proteinler vücudumuzda doku, organ, enzim ve hormonların yapısında yer alırlar, aynı zamanda da bu yapıların bakım, onarım ve yapımından sorumludur, bu sebeple enerji kaynağı olarak kullanılmamalıdır. Karbonhidratlar vücudumuzun ihtiyaç duyduğu birinci enerji kaynaklarıdır. Yağlar ise ikinci sırada gelir. Vücudumuz enerji için hiçbir kaynak bulamadığında proteinleri kullanır. Bu bizim hiç istemediğimiz bir durumdur, vücut kendi doku ve organlarına zarar verir. Uzun süre yapılan çok düşük kalorili diyetlerde kas kaybı maalesef kaçınılmazdır.

Protein kaynaklarına gelecek olursak bitkisel ve hayvansal kaynaklı proteinler olarak ikiye ayrılır. Yumurta anne sütünden sonra gelen en kaliteli proteindir, tamamına yakını vücutta kullanılır bu nedenle her gün bir yumurta tüketmenizi tavsiye ederim. Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, kurubaklagiller ve tahıllar protein içeren besin gruplarıdır. Tahıllar düşük oranda protein içerirler, kurubaklagiller et ve et ürünlerine alternatif olarak tüketilebilir. Sosyoekonomik durumu et almaya uygun olmayan bireylere veya veganlara günlük alınması gereken protein miktarının alınabilmesi için kurubaklagiller, tahıllarla kombine olarak verilebilir. Yine vegan beslenenlere çhia tohumu, keten tohumu, kenevir tohumu, susam, kabak çekirdeği, yerfıstığı, badem gibi tohumlar tavsiye edilebilir. Meyvelerde protein bunmaz.

Sebzelerde ise diğer besinlere oranla çok az miktarda bulunur. Ispanak, bezelye, brokoli, brüksel lahanası, mantar protein içeriği en yüksek olan sebzelerdir. Sebzeler protein içermese de içerdikleri antioksidanlar nedeni ile et tüketimi sonucu oluşan zararlı bileşiklerin (glikozaminler, ete lezzet veren kızarmış etteki kahverengi yapı olup kanserojendir) vücuttan uzaklaştırılması açısından çok önemlidir ve gereklidir. Aynı zamanda içerdikleri lif sayesinde bağırsaklardaki faydalı bakterilerin sayıca artmasını sağlayarak, kabızlığı önleyerek toksik yükün birikmesini önler, kolesterolü düşürür, kan şekerini dengelerler. Buradan da anlaşıldığı üzere besin çeşitliliği oldukça önemlidir; hepsinin birbirini tamamlayan veya dengeleyici etkileri vardır.