Ankara’nın yüzyıl öncesinin sosyal ve iktisadi hayatına ilişkin en gerçekçi değerlendirme sanırım dönemin salnamelerine bakılarak yapılabilir. 1830 yılından...

Ankara’nın yüzyıl öncesinin sosyal ve iktisadi hayatına ilişkin en gerçekçi değerlendirme sanırım dönemin salnamelerine bakılarak yapılabilir. 1830 yılından itibaren hazırlanmaya başlayan salnameler bu konuda dönemlerine ışık tutuyorlar. 1907 Ankara Salnamelerine göre Ankara’nın hal-i pür melali şöyledir: 6518 konut (yaklaşık 30.000 nüfus), 2508 dükkân, 21 mağaza, 10 kiremithane, 8 değirmen, 260 medrese, Hamid-i Sanayi Mektebi, Veba hastanesi ve dört mektep. O yıllarda Rum, Ermeni, Katolik ve Musevi cemaatleri canlı ticari hayatın paydaşları. Ancak, 1916 ve 1929 yangınları sonrası bu ticari canlılık sona eriyor ve azınlıklar Ankara’yı terk ediyorlar. O tarihte, bugün Ulus meydanı diye bilinen alan, mezarlıklarla dolu. Daha sonra aynı alan Hakimiyet-i Milliye ve Ulus Meydanı olarak gelişecektir.

1929 önemli bir tarih. Genç Cumhuriyet Ankara’nın bir imar planı disiplini içinde gelişmesi gerektiği fikrinden hareketle “Ankara Başkent ve Ankara Şehri İmar Planı Yarışması” açar ve Helmut Jansen yarışmayı kazanır. Planlama süreci 3 yıl sürer ve 1932’de onaylanır. Ankara planı 300.000 nüfusluk bir projeksiyon ile hazırlanır. Ulus ve çevresine sıkışan kent bugünkü adıyla Atatürk Bulvarı aksıyla Çankaya’ya uzanır. Yenişehir ve Bahçelievler ise yeni yerleşim alanları olarak tarif edilir. Burada havaalanının bugünkü Tandoğan’da öngörüldüğünü söylemek gerekir. Planda Yenişehir Çankaya aksında Bakanlıklar Kartiye’si planlanır ve yeni dönemin önemli mimarlarından Hausmeister tarafından sonradan Ankara kübiği olarak adlandırılacak cephe çıkmaları ve Genelkurmay yarım daire cepheleri ve milli savunma bakanlığı cepheleri ile erken dönem modern mimarinin örnekleri ortaya konur.

Jansen denilince önemli bir anekdotun altını çizmek gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk ile arasında geçen diyalog. Jansen plan koşullarının ve kararlarının korunup kollanamayacağını, planın uygulanıp uygulanmayacağını sorar ve Ata’yı kızdırır. Aslında haksız da sayılmaz çünkü 1938’de Atatürk’ün vefatından sonra Ankara’yı terk eder ve yaptığı planın altından imzasının silinmesini ister. Jansen planı Ankara’yı dereler, çaylar ve ırmakları esas alarak planlamış ancak günümüzde tüm akarsular yolların altında bırakılarak lağım kanallarına dönüştürülmüştür.

Dönemin en önemli mesire alanı olarak kurgulanan, antik dönemden 1900’lerin başına kadar bu özelliğini koruyan Ulus Bendi de Jansen eliyle yeniden çevre düzenlemesi yapılarak plana işlenmiş ancak 2000’lerin başında bu yapı altı şeritli bir yolun altında bırakılmıştır. 1957 yılına gelindiğinde Ankara kenti yeni bir imar planı ile tanışır. Uybadin – Yücel Planı. Plan teknik olarak Ankara çanağını veri alan ve kentin Batı koridorunda gelişmesi yerine, yerinde yükselmesini önerecektir. İki katlı alanlar, 5, 7 ve 10 katlı imar düzeniyle karşılaşır ve kente karşı ilk suçlar işlenmeye başlanır. Bahçelievler, Yenişehir hızla betonlaşmaya başlar, kentin nüfusu 1 milyon 200 bin olmuştur artık, Kent ayrıca gecekondulaşma süreci ile tanışacaktır.

Planlama süreci 1990 yılında Haluk Alaton’un yeni ve özgün yaklaşımı ile kısmen rahatlar. Yeni plan, Ankara’nın Batı koridorunda Batıkent, Sincan ve Yenikent aksında gelişmeyi öngörmektedir. Bu noktada Batıkent üzerine de kısa bir bilgi sunmakta yarar var. Batıkent, iddia ile söylenebilir ki, Türklerin Anadolu topraklarında yeniden inşa ettikleri ilk şehirdir. 1034 hektarlık, yaklaşık 10 buçuk milyon metrekarelik bir alanda, 50.000 konut olarak planlanmıştır. Planlama sürecinde Ankara’yı baskılayan gecekondu furyasına bir çözüm olarak öngörülmüştür. Düzenli yapılanmanın yanı sıra, “Kendi evini yap” ve benzeri proje çeşitliliğini de içinde barındırmıştır. Orta-alt ve alt gelir grupları için hiçbir kamu kaynağını kredi olarak kullanamayacak kesimler ve sendikalı işçilerin oluşturduğu kooperatifler ve onların üst birliği Kent-Koop marifetiyle tamamlanmıştır. Projeyi 2019 yılının gereksinimleri ve beklentileriyle değil, 1980’li yılların öznel koşullarında değerlendirmek her açıdan doğru bir yaklaşım olacaktır. Hatta, şu ayrıntı bile ilginç gelebilir, çok katlı yapılar dönemin tek kredi sistemi olan SSK kredilerine kolayca ulaşabilecek olan sendikalı işçiler için tırnak içinde “daha lüks” ve “kredili konutlar” olarak adlandırılacak yapılardır. Hiçbir sosyal konut kredisine ulaşamayan daha dar gelirli gruplar için de 100 metrekare dubleks konutlar “derli konutlar” üretilmiştir. Proje dünyanın bilinen en büyük yeni kent projesidir (BM kayıtları) ve uluslararası çokça ödül almıştır.

Yüz yıl önce yapılan, bugüne taşımakta çok zorlandığımız, yüzyılın ortalarında yaparak koruyamadığımız, korumadığımız, bu makalenin sınırlarını çokça zorlayan yapılar var Başkent’te. Kızılay’ı, Hilal-i Ahmer yapısını yıktık, yerine Kızılay Rant Tesisleri’ni -ki resmi adı böyle- diktik. Frig uygarlığı dönemi yapısı olduğu bilinen Ulus Höyüğü Men Tapınağı’nı çok yakın bir zamanda yıktık.

Ankara Anıtı olarak bilinen dünyanın en eski ve en tanınır yapısı olan Yazıtlar Kraliçesine çok kötü davrandık. İyi davranmaya başlayalı da bir kaç sene oluyor. İsa’dan sonra 3 yılında Augustus adına yapılan (Sezar’ın eşinin kardeşi) Augustus Mabedi -ki 1300 yılında ona saygı gösterilerek, yıkılmayarak, yanına Hacı Bayram-ı Veli camii inşa edilmiştir- Önünde yapılan havuz düzenlemesine rağmen, tarihe direnen bu yapı, yakın zamanda bu saldırıdan kurtuldu. Dilerim yeni makalemizde yıktıklarımıza, bugüne taşıyamadıklarımıza devam ederiz.