“Gizlenenin Peşinde” programımda bu kez başkentimizin tarihî köklerine tutunarak geleceğe seslenen bir anlatıya kulak verdim. “Ankaralı’nın Muştusu Var” başlıklı bu bölümde, kadim Anadolu uygarlıklarının izini süren, Ankara’nın saklı gücünü ve potansiyelini yeniden hatırlatan bir yolculuğa çıktık.

Ben bu bölümü hazırlarken yalnızca bir tarih anlatıcısı değil, aynı zamanda bu şehrin çocuğu, bir hafıza taşıyıcısı ve belki de en çok bir umut taşıyıcısı olarak hareket ettim. Çünkü Ankara, geçmişin külleri arasından bir kez daha doğabilecek kadar güçlü bir şehir.

Gordion: Bir Medeniyetin Kalbi

Ankara’nın Polatlı ilçesinde yer alan Gordion, Frig medeniyetinin başkenti. Burada, efsanevi Kral Midas’ın izleri sadece toprakta değil, hâlâ rüzgârda, taşta, tepelerde yaşıyor. Bu topraklar, sadece geçmişiyle değil, taşıdığı anlamlarla da bugünün insanına çok şey söylüyor. Programda Gordion’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması sürecinden de söz ettik; çünkü bu yalnızca bir etiket değil, aynı zamanda bir sorumluluktur.

Tarihî Damarlarımız: Anıtkabir’den Ulus’a, Ankara Kalesi’nden Cumhuriyet’e

Ben hep söyledim, Ankara yalnızca gri binaların ve bürokrasinin kenti değil. Anıtkabir, bir anıttan çok daha fazlasıdır; Cumhuriyet’in vicdanıdır. Ankara Kalesi, yalnızca surlar değil, yüzyılların tanığıdır. Ulus, bir meydan değil, bir bellektir. İşte bu damarlar, bu şehre yeniden ruh üfleyebilir. Biz bunu görmek, göstermek ve savunmak zorundayız.

Müjde Değil, Muştu

Programın ismini özellikle “muştu” olarak seçtim. Çünkü bu yalnızca iyi bir haber değil; bir doğumun, bir uyanışın, bir çağrının habercisi. Ankaralı’nın muştusu var çünkü bu şehir yeniden kendini hatırlamak üzere. Ve ben bu uyanışın tam ortasında olmak istiyorum.

Korumak Yetmez, Yaşatmalıyız

Tarihî yapılar sadece restore edilerek değil; anlamlandırılarak yaşar. Gordion’un taşları, Kalenin duvarları, Augustus’un yazıtları ya da Hacı Bayram’ın sessizliği… Hepsi ancak bir anlamla nefes alabilir. Ve biz, bugünün Ankaralıları olarak bu mirasa yalnızca sahip çıkmakla kalmamalı, onu anlatmalı, yaşatmalı, dönüştürmeliyiz.

Ankaralı’nın muştusu var çünkü bu şehir ayağa kalkmaya hazır. Yeter ki biz duyabilelim. Yeter ki taşlara, sessiz yazıtlara ve geçmişin fısıltısına kulak verebilelim.