Bir zamanlar genç kızların hayali “yuva kurmak”tı. Şimdi o hayalin yerini “kendini kurmak” aldı. Çünkü hayat zorlaştı, çünkü şartlar değişti…
Bugün Türkiye’de ilk evlenme yaşı hem kadınlarda hem erkeklerde giderek yükseliyor. Erkeklerde 30, kadınlarda 27,7. Artık kimse eskisi gibi acele etmiyor. Kırsalda hâlâ erken evlilikler görülse de şehirde gençler evliliği düşünmeden önce hayatlarını kurmaya, ayakta kalmaya çalışıyor.
Büyükşehirlerin kalabalığı, geçim derdi, gelecek kaygısı… Tüm bunlar gençleri evlilikten, hatta hayal kurmaktan bile uzaklaştırıyor bazen. Çünkü bir ev kurmak, artık sadece “sevgiyle” değil, büyük bir ekonomik güçle mümkün.
Ama bu değişim sadece bizim ülkemize özgü değil. Dünyanın dört bir yanında kadınlar artık daha geç anne oluyor. Uzmanlar bunun nedenini açıkça söylüyor: Kadınların eğitim düzeyinin artması, iş hayatında daha çok yer almaları, kendi ayakları üzerinde durma isteği… Kısacası, kadın artık hayatının direksiyonunda.
Ancak doğanın biyolojik sınırları hâlâ geçerli. Kadınlarda yumurta rezervi doğuştan belirlenir ve yaş ilerledikçe hem sayı hem kalite azalır. Bu nedenle 35 yaş sonrasındaki gebelikler tıpta “ileri yaş gebeliği” olarak tanımlanır. Bu yaşlarda doğurganlık oranı azalırken düşük, gebelik şekeri ve genetik anomaliler gibi riskler artabilir.
Yine de bu tablo korkutucu değil. Düzenli doktor kontrolü, bilinçli planlama ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla risklerin büyük bölümü kontrol altına alınabiliyor. Uzmanlar, 35 yaş ve üzeri kadınların gebelik planlamadan önce kapsamlı bir sağlık taramasından geçmesini öneriyor: Kan sayımı, tiroit, şeker, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, tansiyon ölçümü, smear testi, meme muayenesi, rahim ve yumurtalık ultrasonu gibi tetkikler olası risklerin erken tespitinde büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak, kadınların hayat tercihleri değişiyor. Artık evlilik ve annelik sadece “yaş” meselesi değil, “zamanlama” meselesi. Önemli olan, doğru zamanda, bilinçli bir planlamayla hem bireysel hem de ailevi mutluluğu yakalayabilmek.
Tıp da bu değişime ayak uyduruyor. Tüp bebek, yumurta dondurma gibi yöntemler kadınlara “zaman” kazandırıyor. Ama yine de doğanın sınırları var. Kadınların doğurganlık çağı 35 yaşından sonra yavaşlıyor. O yüzden tıpta bu yaş sonrasındaki gebeliklere “ileri yaş gebeliği” deniliyor.
Belki de en çok burada duygular devreye giriyor. Çünkü her kadın, bir gün “anne” olma hayalini yüreğinde taşır. Ancak modern hayat bu hayalin zamanını sürekli erteliyor. Kariyer, ekonomik sıkıntılar, doğru insanı bulamamak… derken takvim ilerliyor.
Yine de umutsuzluğa gerek yok. Bilinçli planlama, düzenli doktor kontrolü ve sağlıklı bir yaşamla 35 yaş sonrası gebelikler de güvenle yaşanabiliyor. Uzmanlar, bu dönemde hamileliği düşünen kadınlara kapsamlı bir sağlık taraması öneriyor: kan testleri, tiroit, karaciğer, böbrek kontrolleri, smear testi, meme muayenesi, rahim ve yumurtalık ultrasonu… Çünkü her şeyden önce, anne adayının sağlığı her şeyden kıymetli.
Belki de artık “erken evlenmek” değil, “doğru zamanda anne olmak” önemli. Çünkü çağ değişti. Kadınlar, artık hayatlarını kendi takvimlerine göre yaşıyor. Ve belki de en güzeli bu… Çünkü bir kadının hem kendine hem çocuğuna verebileceği en büyük armağan, hazır olduğu bir zamanda annelik yapmasıdır.