Bugüne kadar Gizlenenin Peşinde programlarımda birçok unutulmuş kişiye, yapıya ve olayın arkasında kalan detaylara yer verdim. Fakat şimdiye dek, Osmanlı’nın son döneminde derin etkiler bırakan İttihat ve Terakki Cemiyeti ve onun üç önde gelen ismi hakkında özel bir değerlendirme yapmadım. Bu bir bilinçli suskunluk değil, bilakis bu isimlerin tarihimizde tuttuğu yerin büyüklüğü nedeniyle, zamanlamasına dikkat ettiğim bir tercih oldu.
Bugün, Talat, Cemal ve Enver Paşalar hakkında çok şey söyleniyor. Ama bu sözlerin çoğu ya çok uçta ya da çok eksik. Oysa bu isimlere dair az bilinen, zamanla unutulmuş ya da kimi dönemlerde özellikle geriye itilmiş meseleler var. Önümüzdeki günlerde Gizlenenin Peşinde programlarında bu konulara yer vereceğim. Bu yazı da hem bir hazırlık hem de kendi yaklaşımımı açık bir dille ortaya koyma niyetidir.
Tarihi sadece olaylarla değil, o olayların içinde yer alan insanlarla anlamak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında ve Cumhuriyet’e giden yolda etkili olmuş İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen üç ismi vardı: Talat Paşa, Cemal Paşa ve Enver Paşa. Bu isimler, bir dönemin yükünü omuzlamış, zorlu kararlar almış ve çoğu zaman tartışmaların odağında kalmış kişilerdir.
Bugün bu isimlere yönelik hakarete varan ifadelerin kamuoyunda yer bulması rahatsız edici. Elbette her siyasi figür gibi eleştirilebilirler. Ancak hakaret, ne tarihî bir değerlendirme sayılır ne de insafla bağdaşır. Bu üç isim, imparatorluğun çöküş sürecinde sorumluluk almış, kendi bakış açılarıyla çözüm aramış insanlardı. Ne yalnızca kahraman ne de sadece hata yapan kişiler olarak görülmelidirler. Onlar, çok zor bir dönemin aktörleriydi.
Talat Paşa, siyasetin merkezinde yer aldı. İçişleri Bakanlığı ve Sadrazamlık görevlerinde bulundu. İttihat ve Terakki’nin hem örgütsel hem de siyasi yapısının ana taşıyıcısıydı. Devleti ayakta tutmak, çözülmeyi durdurmak için çok çaba sarf etti. 1921’de Berlin’de bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Siyasi sorumluluk bilinciyle hareket eden bir devlet adamıydı.
Cemal Paşa, özellikle askerî ve idari yönüyle öne çıktı. Bahriye Nazırlığı ve Suriye-Filistin Cephesi’ndeki görevleri sırasında önemli kararlar aldı. Disiplinli ve otoriter bir yapıya sahipti. Zaman zaman sert uygulamalarıyla eleştirildi. 1922’de Tiflis’te suikasta uğradı. Devletin otoritesini sürdürmeye çalışan bir yönetici olarak iz bıraktı.
Enver Paşa ise dönemin en genç ve en dikkat çeken askerlerinden biriydi. Cesur, enerjik ve hırslıydı. Sarıkamış Harekâtı gibi çok ağır sonuçlar doğuran kararları onun adıyla anıldı. Hayatı boyunca hep ön saflarda olmayı seçti. Savaş koşullarında aldığı riskli kararlarla hem destek gördü hem de eleştirildi. Savaşın ardından yurt dışına çıktı ve 1922’de hayatını kaybettiğinde hâlâ silah taşımaktaydı. Ömrü, cephelerde geçti.
Bu üç isim, farklı özelliklere sahip olmalarına rağmen aynı amaç doğrultusunda hareket etmişlerdir: Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu çöküş sürecinden çıkarmak. Başardıkları kadar başaramadıkları da oldu. Ama tümüyle yok saymak ya da sadece olumsuzluklarla anmak adil değildir.
İttihat ve Terakki, bugünkü Türkiye’nin kuruluşuna giden süreçte önemli bir dönüm noktasıdır. Bu yapının önde gelen liderlerini anlamadan, o dönemin siyasi ve sosyal çalkantılarını da tam olarak anlamak mümkün değildir. O yüzden, bu isimler üzerine konuşurken duygulardan çok bilgiyle, önyargılardan çok anlayışla yaklaşmak gerekir.
Bugün, geçmişi değerlendirirken ihtiyacımız olan şey; ne sorgusuz övgü, ne de ölçüsüz yergidir. Talat, Cemal ve Enver Paşalar, eksikleriyle ve katkılarıyla bu toprakların yakın tarihinde yer etmiş kişilerdir. Onları anlamaya çalışmak, aslında kendi tarihimize daha dikkatli bakmaktır.