1969 yazı... İnsanlık için küçük, ama insanlık tarihi için dev bir adım atılmıştı. Neil Armstrong ve Edwin “Buzz” Aldrin, Ay yüzeyine ayak basarken, Michael Collins o sırada Ay yörüngesinde, ana gemide onları bekliyordu. O tarihi anda, tüm dünya nefesini tutmuştu. Ama bu eşsiz yolculuktan sonra gerçekleşen bir ziyaret, bizim için çok daha başka bir anlam taşıyordu: Apollo 11 ekibi, ilk yurt dışı gezilerinde Türkiye’ye geldi. Ankara’ya. Ve Anıtkabir’i ziyaret ettiler.
Evet, Ay’dan sonra bu topraklara gelen o üç adam, mozolenin önünde eğildiler. Ama sadece bir lidere saygı duruşunda bulunmadılar. Bu, aynı zamanda bir sessiz vefanın, derin bir bilimsel selamın da işaretiydi.
AY’DAN DÜNYA’YA VE ANKARA’YA: TÜRK İZİ
NASA’nın Apollo programı, sadece teknolojiyle değil; inanç, vizyon ve büyük bir bilimsel kararlılıkla yürütülen bir projeydi. Ay’a gitmek bir meseleydi ama asıl mesele, oradan dönmekti. İşte o kritik dönüş sürecinde devreye giren isimlerden biri, bir Türk bilim insanıydı: Arsev Eraslan.
1960’larda NASA’da çalışan Eraslan, özellikle atmosfere dönüş sırasında oluşacak şok dalgaları, ısı transferi ve basınç etkileri üzerinde çalışan bir mühendisti. Onun geliştirdiği termal modellemeler, Ay’dan dönen kapsülün Dünya atmosferine güvenle girmesini sağladı. Bir aksaklık anında devreye girmesi planlanan manuel müdahale sistemleri de onun katkısıyla şekillenmişti. Apollo 11’in dönüş yolculuğunda yaşanan bazı sorunlar sırasında, tam da bu sistemler devreye girdi.
O gün Ay’dan Dünya’ya sadece Armstrong’un adımlarıyla değil, Arsev Eraslan’ın hesaplarıyla da dönüldü.
BİR BELGE, BİR PROGRAM VE UNUTULAN BİR TEŞEKKÜR
Bu konuyu, yıllar sonra “Gizlenenin Peşinde” programımızda sevgili Murat Sururi Özbülbül ile birlikte araştırma şansı bulduk. Arşivleri karıştırdık, belgeleri inceledik, eski tanıklıkları gün yüzüne çıkardık.
Apollo 11 ekibinin Anıtkabir ziyareti, yıllarca sadece diplomatik bir jest olarak yorumlandı. Ama aslında bu ziyaret, Türkiye’den çıkmış bir mühendislik aklına, Arsev Eraslan’a ve onun gibi bilim neferlerine duyulan sessiz bir saygıydı. Görüntülerdeki o eğilme anı, yalnızca Atatürk’e değil; onun izinden giden Türk bilim insanlarına da bir saygı duruşuydu.
BİR BABA, BİR NESİL, BİR MİRAS
Arsev Eraslan’ın bu başarıyı tesadüfen elde ettiğini düşünmek büyük haksızlık olur. Zira onun hikâyesi, Cumhuriyet’in bilim vizyonuyla örülmüştü. Babası Necdet Eraslan, Atatürk’ün bizzat seçerek yurt dışına gönderdiği ilk mühendis adaylarındandı. Fransa’da eğitim aldı, sonra ABD’ye geçerek roket teknolojileri üzerine uzmanlaştı.
NASA, 1960’ların başında onu Türkiye’den davet etti. Apollo programında mühendis eğitmek üzere kadroya dahil etti. Yani aslında Ay’a giden yol, sadece Houston’dan değil; Ankara’dan, Cumhuriyet’in yetiştirdiği beyinlerden de geçiyordu.
KİŞİSEL BİR ANI: BİR KAPSÜLE BAKARKEN
1992-93 yıllarında Amerika’da bulunuyordum. Bir gün Washington’daki Smithsonian’da sergilenen Apollo 13 kapsülünü görme fırsatım oldu. Önünde uzun uzun durdum. Üzerindeki ısı kalkanı hasarlarını, yanık izlerini görmek mümkün oluyordu. Gerçekten dokunur gibi oldum. “İnsan, bununla mı Ay’a gitti?” dedim içimden.
İç dizaynı da oldukça basitti. Bugünün cep telefonlarından bile zayıf bir işlemciyle donatılmıştı. O an, bilimin ilerlemesini, insan aklının cesaretini** düşündüm. Ve galiba en çok da şu fikir beni heyecanlandırdı: Belki o kapsülün güvenle geri dönmesini sağlayan hesaplamaların bir kısmında bir Türk’ün izi vardı. Arsev Eraslan’ın…
ANITKABİR’DEKİ DERİN SESSİZLİK
1969’da, üç astronot Anıtkabir’e geldiğinde, dünya basını o anı kayda aldı. Ama o görüntüler, Türkiye’de bilimsel sessizliğin yankısı olarak okunmalıydı. Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e yapılan bu ziyaret, aslında Türk mühendislerinin, bilim insanlarının küresel başarılarına duyulan saygının bir göstergesiydi.
Armstrong ve Aldrin, mozolenin önünde eğilirken sadece bir lideri değil; onun yetiştirdiği bir nesli de selamlıyorlardı. Necdet ve Arsev Eraslan’ı…
SONSÖZ YERİNE: SESSİZ KAHRAMANLAR
Bugün, Arsev Eraslan’ın adı okul kitaplarında geçmez. Ama Ay’a giden kapsülün güvenle Dünya’ya döndüğü her an, onun adı bilim tarihinin satır aralarında okunur.
Tarihin bazı kahramanları sessizdir. Ama o sessizlik, zamanla yankıya dönüşür. Ve belki bir gün, bir başka çocuk, bir başka müzede bir kapsülün önünde durup bizim gibi şaşırır: “Demek bu işin içinde bir Türk’ün parmağı da varmış...”