ANITKABİR’İN İLK KADIN MÜHENDİSİ, FENERBAHÇE’NİN UÇAN PARMAKLARI

Cumhuriyetin ilk yılları, sadece siyasi devrimlerin değil, aynı zamanda kadınların kamusal alandaki görünürlüğünün artmaya başladığı bir dönemi simgeler. Ancak bu görünürlük çoğu zaman resmi anlatılarla sınırlı kalır, bireysel hikâyeler gölgede kalır. İşte o gölgelerin içinden biri, Anıtkabir’in temeline elini süren, hem inşaat mühendisi hem sporcu, çok yönlü bir öncü kadın: Sabiha Rıfat Gürayman.

1910 yılında doğan Gürayman, Türkiye'nin ilk kadın inşaat mühendislerinden biri olarak 1933’te Yüksek Mühendis Mektebi’nden mezun oldu. Sadece mesleğiyle değil, yaşadığı çağın toplumsal normlarına meydan okuyan kararlılığıyla da Cumhuriyet’in simge isimlerinden biri olmayı başardı. Mühendislik kariyerine Ankara Bayındırlık Müdürlüğü’nde başlayan Sabiha Hanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi inşaatında ve ardından en çok bilinen görevi olan Anıtkabir inşaatında kontrol mühendisi olarak çalıştı. 1945 yılında projenin başmühendisliğine getirildiğinde tarihe geçti: Türkiye’nin en önemli anıtsal yapılarından birinin başında bir kadın mühendis vardı.

Ancak onun öncülüğü yalnızca inşaat sahasıyla sınırlı değildi. Üniversite yıllarında tanıştığı voleybol sporu, Sabiha Gürayman için başka bir alanda daha ilk olmanın kapısını araladı. O yıllarda kadın voleybol takımı bulunmadığı için Fenerbahçe’nin erkek takımında forma giydi. Takım arkadaşlarının arasında “Uçan Parmaklar” lakabıyla anıldı. Bugün bir kadın sporcunun erkek takımında oynaması hâlâ sıra dışı kabul edilirken, Cumhuriyetin ilk yıllarında bu cesareti göstermek gerçek bir devrimdir.

Hayatı boyunca kamu görevi bilinciyle hareket eden Sabiha Gürayman, hiçbir zaman kendisini öne çıkarma çabasında olmadı. Ne bir hatırat bıraktı, ne de kameralar önünde yer aldı. 2003 yılında İzmir’de sessizce aramızdan ayrıldı. Ardında bıraktığı, yalnızca beton bloklar değil; Cumhuriyet’in “biz de varız” diyen kadınlarının simgesel temsiliydi.

Bugün Anıtkabir’i ziyaret eden milyonlar, o görkemli yapının mühendislerinden birinin bir kadın olduğunu bilmez belki. Ama bilmeliyiz. Çünkü onun hikâyesi, Türkiye’nin sadece taşla değil, azimle, dirayetle, inançla da inşa edildiğini hatırlatıyor bize.