Bu hafta konuğum Aslan Başpınar. Aslan Bey ile aslında bizim dostluğumuz onlu yıllara dayanıyor. Ancak bugün yaptığı işle ilgili olarak, heykelle ilgili kendisine şimdi dediğin açıkçası çok sorulmamış soruları sormaya çalışacağım.
Bu mekâna geldiğinizde size çok çarpacak bir sürü figürle, figüratif yapılarla karşılaşıyorsunuz. Sanki bir eksiklikleri, içine ruh üflemek. Yani böyle bir dokunsanız da, konuşsalar gibi bir canlık.
-Aslan Başpınar’ın yaptığı ilk heykel var. İnanılmaz bir gerçeklik içinde yapılmış bir tasarım. Ama ben bunun onlu yaşlarınızda sizin tarafından yapıldığını biliyorum. Bir anlatır mısınız hocam? Bu nasıl başladı?
*Evet, Taner Hocam, bu ilkokul üçüncü sınıfta bir ödev. Öğretmenimiz bize bir ödev vermiş. Aslında öğretmenim, eğitmen kendisi köy enstitüsünden bir öğretmen. Dedi ki, çocuklar haftaya sizden ailenizin tarlada, tapanda kullandığı aletlerin birer küçük minyatürünü ahşaptan yapıp getireceksiniz, dedi. Tabii benim için bu çalışmalar çok kolay yapılabilen şeyler olacak düşüncesiyle, her yıl sonunda, sonbaharda damların üzerine örtülmek için getirilen kile tanışık biriyim aslında. Öğretmenimiz böyle bir ödev verince ben aslında tarlada, tapanda kullanılan alet edevattan ziyade kilden bir şey yapayım ve götüreyim istedim. Ve sonuçta böyle bir şey çıkmıştı. Fakat ben yine de korkuyordum aslında. Ya, şimdi öğretmen bir ödev verdi ama bu ödevin, verdiği ödevin dışında bir şey gibi geldi. Bundan da biraz endişe duydum.
O gün geldi, ödevimizi okula götürdük. Bütün arkadaşlar sevinç içinde yapmış oldukları ödevi hocaya göstermek için masanın üzerine koydu. Fakat ben açamadım. Çünkü herkes başka bir şey yapmıştı. Yani öğretmenimizin istediği şeyleri yapmıştı. Sonra bana geldi, evladım sen neden açmak istemiyorsun, açmadın üzerini dedi ve en son açtım ve böyle bir şeyle karşılaştı hocam. Hocam baktı, evirdi, çevirdi dikkatlice. Sonra elimden tuttu, öğretmenler odasına götürdü, hiçbir şey demeden. Eyvah dedim ya. Sonra öğretmenler odasında, o dönem köyümüzde 6 tane öğretmen vardı. Çocuklar dedi ya, ben ödev verdim geçen hafta, bugün için dedi. Çocuklar ödevlerini getirmiş ama Aslan dedi, çok ilginç bir şeyle geldi dedi. Onlara da bunu gösterdi. Öğretmenleri de ilgiyle izlediler, baktılar. Ondan sonra oradaki öğretmenlerimizden birisi dedi ki, hocam dedi, Aslan ileride heykeltıraş olur bence dedi. Çok muhteşem bir şey yapmıştı. Fakat ben heykeltıraş ismini o gün de orada buldum.
Daha sonra, öğretmenimiz resim derslerinde sürekli yaptığım resimleri de duvara asar durumdaydı. Şimdi buradaki öğretmenin önemine baktığımız zaman, o gün öğretmenim şunu deseydi, evladım ben sana böyle bir ödev mi verdim de sen bunu yapıp getirdin dedi. Öğretmenimizin önemini vurgulamak için söylüyorum.
Yıllar içinde, ilkokul bitinceye kadar, daha sonra da bunların tahtadan, taştan, mermerden. Mermerden, yani köydeki bulunan bütün malzemelerden vazgeçmeden devam etti uzun yıllar.
Maden Teknik Aramadan, köyümüzde geçmişte maden ocağı işletilmiş. Küçük de olsa, bir araştırma yapılmıştı. Köye MTA'dan maden mühendisleri gelmişti. Muhtara geliyorlardı ama, şehirden gelenler, muhtarda genellikle babam daha dışa dönük bir insandı. Babamla irtibat kurmasını sağlarlardı şehirden gelenlerin. Bir nevi muhtar vazifesini babam yapıyordu. Babama geldiler, dediler, işte Veli Amca biz muhtardan geliyoruz. Muhtar, bu arazi göstermemizi, sizin gösterebileceğinizi, dolaştırabileceğinizi söylediler. Geçmişte de böyle bir ocak varmış, buraları bize gezdirir misiniz falan diye geldi. Babam da onların aracına binerek, köyün arazisini dolaştılar. Ellerinde birer maden parçalarıyla tekrar döndüler. Fakat köyde şöyle bir şey vardı, yani dışarıdan gelen bir insanı, hadi benim işim bitti, hadi güle güle demez. Babam onları eve davet etmişti. Çocuklar tam Ankara'dan geliyorsunuz, açsınız gidilmez, bir oturun bir dinlenin. Çayınızı, kahvenizi için ondan sonra gidin diye eve davet etmişti. Annem de bir şeyler hazırlamıştı.
Maden mühendisinin birisi çayını aldı, karşı duvardaki benim boya kalemleriyle yaptığım bir resmi inceledi. Manzara resmi tabii. Dedi ki, Veli Amca çok güzel bir manzara resmi, bunu sizden kim yapıyor? Çok hoş olmuş falan dedi. Babam da, onlar ne ki dedi, bir de ahırda onların taştan olanları var. Onları merak ettiler. Dediler ki, biz onları da görmek istiyoruz falan. O şekilde ben de onları büyük bir sevinçle getirdim. Çünkü köyde herkesin ilgi alanında değildi o çalışmalar. Böyle evin ortasına salona yaydım. İşte ahşaptan var, taştan var, kilden var. Buna benzeyen malzemelerden yaptığım ama insan figürleri, hayvan figürlerinden oluşan çalışmalardı. Sonra arkadaş, Aslancığım bunları bize satar mısın? Bizde satmak diye bir şey yok. Onun bir karşılığı, parayla verilecek bir şey değildi bizde. Hediye etmek vardır. Ben de dedim, beğendiğiniz varsa içinden siz için alın dedim. Ne kadar istiyorsanız o kadar alabilirsiniz dedim. Demek ki bir miktarda olsa parayla, hayır o zaman kalsın falan. Oradan iki tane seçti, aldı gitti.
Bunu direkt Gazi Eğitim Fakültesi’ne getiriyorlar. Burada çeşitli hocalara durumu anlatıp bu çalışmaları gösteriyor. Bu seçtiği ahşaptı. Taşıması kolay oluyordu galiba. Hocalarımızdan birisi de diyor ki, çok ilginç diyor. Yüz anatomisi bu kadar yerli yerinde ki hiç eğitim almamış bir çocuk nasıl olur da böyle bir şey yapılır falan. Hocam diyor, çok fazla var, çok ilginizi çekti falan. O şekilde tekrar döndüklerinde bana, bizim eve tekrar geldiler. Babama dedi ki, Aslan'ın çalışmalarını biz bu işle ilgilenen bir üniversiteye gösterdim. Çok ilgilendiler. Eğer Aslan isterse, bunları o üniversiteye götürsün falan. Babam da elimde bir çocuk kaldı. Bu harman ayında bir sürü iş güç var. Bu da giderse ben ne yapacağım dedi. Babamın kaygısı başladı. O da dedi ki, hemen şimdi gitmesine gerek yok dedi. Zaten okullar eylül ayında açılır. Ekim'de dersler başlar dedi. O zaman getirsin bunları dedi. Orada bana bir adres verdiler. Dediler ki, işte Ekim ayının 15'inde şu adreste bulun. Ben tabii Ankara’yı o dönem çok iyi bilmiyorum.
Ben bütün çalışmalarımı beş çuvala doldurdum. Bunu bir şekilde onların gösterdiği adrese götürdüm. Oradaki arkadaşlar da o saatte orada bulundular. Onların kullandığı tenteli bir arazi aracı vardı. Onun içine koyduk çuvalları. Doğru, Gazi Eğitim’e girdik.
Oradaki sekretere durumu izah ettik. Neyse, hocalara beni takdim ettiler. İşte Anadolu'daki o çocuğun çalışmalarıyla birlikte kendisi de geldi falan. Bu meseleyle çalışmaları görmek istediler. Fakat orada tabi, işte bölüm başkanı var, diğer hocalar var. Hepsi çok ilgilendiler falan. Ya dediler, yani çok ilginç. Buradaki, şu andaki dördüncü sınıftaki öğrencilerimiz bu aşamada değil, çok ileri bir düzeyde büyük bir emek harcanmış çalışmalar.
Bu çocuğa yapılacak, bu çocuğa biz diploma veremeyiz. Yani işte ilkokuldan sonra lise olmadığı için. Fakat burayı, bu okulu istediği gibi bütün derslere, yani ilgi duyduğu bütün derslere ve bütün atölyeleri istediği süre içerisinde kurulabilir. Ancak böyle okulumuz yardımcı olabilir. En azından bu okul, bu çocuğa bir şey veremezse bile, bu güzel sanatlarla uğraşan arkadaşlarımız için motivasyon olur dediler.