Samet EKER

İnönü Vakfı Miras Günleri kapsamında Pembe Köşk’ün kapılarını ziyaretçilere açtı. Her yıl 23 Nisan ve 29 Ekim’de 40’ar günlük süreyle ziyaretçilere açan vakıf, cumhuriyetin en önemli izlerine, aile yaşantısına ve Atatürk ile İsmet İnönü’nün yakın arkadaşlığını bütün gerçekliğiyle sizi şahit kılıyor. Cumhuriyetin muhteşemliğine tanık olan Pembe Köşk o yılları size yaşatıyor. Özden İnönü Toker’in anıları ile cumhuriyeti yaşayacaksınız. Pembe Köşk’te dün, bugün ve yarın…

VAKFIN KURULUŞUNDA MEVHİBE İNÖNÜ’NÜN ROLÜ

Atatürk’ten sonraki kişi olan İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki Genç Cumhuriyet’in olduğu dönemde aile yaşantısının nasıl olduğunu, bir baba olarak çocuklarına nasıl davrandığı ve eşi Mevhibe Hanımla uzun yıllar nasıl bir yaşantı geçirdiklerini Pembe Köşk’te görebilirsiniz. Çünkü İsmet İnönü yaşantısının büyük bir çoğunluğunu Pembe Köşk’te geçirmişti. Atatürk ile anıları, ailesi, dostları ile yaşantısını geçirdiği kendinden bir parça olan Pembe Köşk’ü tarihi bir miras olarak gelecek nesillere bıraktı. Tabii ki bu tarihe sahip çıkmak öncelikle ailesinin göreviydi. 57 yıl boyunca mutlu bir evlilik paylaşan Mevhibe Hanım, İsmet İnönü’nün vefatı ile birlikte Pembe Köşk’te anıları ile birlikte baş başa kalmıştı. Erdal ve Ömer ile Özden İnönü Toker, İsmet İnönü’nün vefatından sonra ne yapacaklarını konuşmak adına bir araya gelirler. Bunun sonucunda ailenin ve babalarının hatırasını yaşatmak için örgütlenme gerektiği fikrini ortaya atan Erdal İnönü oluyor. Bu fikir ortaya atıldıktan sonra İnönü Vakfı kurulması kararlaştırılır ve o dönem askeri darbeyle sekteye uğrayan düşünce, İsmet İnönü’nün hatıralarını yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak maksadıyla 22 Şubat 1983’te kuruluyor. Kurulan vakfın senedinin altına İsmet İnönü’nün yasal varisleri olan Mevhibe, Ömer, Erdal İnönü ile Özden İnönü Toker imza atıyor. Tabii ki İnönü Vakfı’nın ilk başkanı Mevhibe İnönü oluyor. Bir devlet adamı eşi ve aynı zamanda Cumhuriyet kadını olan Mevhibe İnönü sadece siyasal yaşamında değil, toplumsal yaşamında da önemli bir yere sahip olduğu için Cumhuriyet kadınlarına önderlik etmiştir. Mevhibe Hanım ailenin tarihinin korunması konusunda duyarlı davranmayıp aldığı notlar, resimler, üniformalar, silahlar, belgeler, mektuplar yani yakın tarihi olmasa Pembe Köşk müze-ev halini alamayacaktı. Böylelikle halkın yararına sunulamayacaktı. Bugün vakfın başkanı olarak İsmet İnönü’nün kızı Özden İnönü Toker bulunuyor.

KÖŞKÜN BÜYÜSÜ

Köşkün kapısından ilk girdiğinizde farklı bir dünyaya açıldığınızı hissediyorsunuz. O dönemin yapısı, sanatı, yaşantısı ve güzellikleri sizi hemen karşılıyor. Her bir ince nüansta birilerinin anısı, yaşanmışlığı yüzünüze vuruyor. İnönü ve ailesi ile ilgili her şeyi daha yakından görme ve öğrenme şansınız oluyor. Böylelikle onlardan biri gibi ailesine katılmaya başlıyorsunuz. İsmet İnönü’nün portreleri, ailenin fotoğrafları, devlet büyüklerinin Pembe Köşk içerisindeki fotoğrafları ve en önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’ün İsmet İnönü’ye kendi imzasıyla hediye ettiği resmi sizi hemen kendine çekiyor. Ailenin yaşantısı içerisinde kullandığı masasından sandalyesine müzik aletinden kıyafetlerine kadar her şey sizi büyülüyor. Köşkün o dönemden bu döneme kadar içerisinde yer alan birçok eşyanın yeri dahi değişmeden olduğu gibi duruyor. Dönemin fotoğrafları, belgeleri ve çizimlerinin orijinalleri vakfın merkezi olan pembe köşk de ziyaretçilere sergileniyor. Fotoğraflarını gördüğünüz belgelerin gerçeklerini görmek, o ambiyans içerisinde onlara bakmak veya Atatürk’ün bilardo oynadığı masa ya dokunabilmek o dönemin insanları ve neler yapmak istedikleri hakkında bizlere önemli bilgiler veriyor. Dünden bugüne Pembe Köşk insanları büyülemeye devam ediyor.

“ATATÜRK, DÜŞÜNMEMİZİ VE MERAK ETMEMİZİ İSTERDİ”

İsmet İnönü’nün kızı Özden İnönü Toker bizlerle bir araya gelerek o dönem yaşadığı anıları aktarıyor. Bizleri o dönemin en içten ve birinci gözden yaşadığı olaylarla zaman yolculuğuna çıkaran Özden İnönü Toker, günümüze kadar doğduğu ve büyüdüğü ev olan Pembe Köşk’ü anlattı. O dönemin ve cumhuriyetin ilk kuşağının çocuklarından birisi olan Özden İnönü Toker, Pembe Köşk’ü ziyarete gelen yetişkinlerin ve çocukların karşılarında kendisini görmesi ile şaşkınlığa uğradıklarını dile getirdi. Bize rehberlik yapan İnönü, Atatürk’ü görüp elini öpmesi ile hala karşımızda duruyor olması beni de hayretler içerisinde bırakıyor. Yaşadığı anları bize o anı yaşayarak ve yaşatarak kendine bağlıyor. Ne kadar şanslı olduğunu dile getirerek sözlerine devam eden Özden İnönü Toker, o dönem ile ilgili şu anılarından bahsetti: Atatürk bize geldiği zaman yani şu an içeri girmiş olsaydı, sizlerin hepinizi böyle karşısında yayılmış olmasını isterdi. Çünkü hepinizin gözlerinin içine bakarak konuşabilmek için isterdi. İçeri girdiğinde ‘Nasılsınız çocuklar?’ derdi. Kimseyle uzaktan veya görmeden konuşmak değil, gözlerinin içine bakarak konuşmak isterdi. Atatürk biz çocukken geldiği zaman bize ‘Konuşurken karşındakinin gözlerinin içine bakman lazım, hiçbir zaman gözlerini kaçırma. Bu sana kendini olan özgüvenini gösterir ve karşındaki de o zaman sana güvenir.’ Derdi. O yüzden hiçbir zaman gözlerinizi kaçırmayın. Atatürk’ün en önem verdiği konulardan biri buydu ve ikinci olarakta meraktı. Her zaman merak etmemizi isterdi. Atatürk, ‘Siz merak etmezseniz, siz düşünmezseniz; biz size hiçbir şey öğretemeyiz.’ Derdi. Merak etmemizi, soru sormamızı ve hayal etmemizi isterdi. Kendi doğrularımızı bulmak için bunu bizden istiyordu. Ömrü savaşlarda geçmiş, çocukluğunu yaşayamamış ve imkânı olmadığı için Atatürk her zaman merak etmiş ve neler yapabileceği hakkında düşüncelere dalmış. On sene önceki durumla günümüz aynı değil. Ben size anlattığım anıları kendi hafızama güvenerek ve kaydettiklerim doğrultusunda anlatabiliyorum ama o dönem öyle bir imkân yoktu. O zaman telefon olsaydı, size neler gösterebilirdim ama şimdi sadece bana inanmanız gerekiyor. O yüzden sizlerin daha fazla düşünmesi, daha fazla meraklı olarak Türkiye’yi farklı çağlara götürmeniz lazım. Kendimi tanıtmam gerekirse; ben bu evde doğdum. O dönemden bu döneme evimiz hala aynı. Sadece Atatürk’ün isteğiyle yemek salonu ilave edildi. 22 Şubat 1927’de ilk balo burada veriliyor. O gün ile ilgili elimizde bir belge ve annemin o akşam giydiği elbise var. Ama şu anda şekil değiştirmiş hali var. Annem her zaman idareli bir insan olmuştur. Annem anılarımızı böyle sakladığı için Erdal abimin fikriyle bu vakfı kurabildik. Bu anılarımızı ve hikayemizi annem saklamış. Annemin üzerinde olan gelinliği 60 yıl sonra benim kızım giydi. Sergi kısmında sergilediğimiz eşyalar değişiklik gösterebiliyor. 23 Nisan ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda 40’ar gün burayı ziyaretçilere açıyoruz. Hem ailenin normal hayatı gösteriliyor hem de farklı bir konuyla sergi alanında gösterim yapıyoruz.”

“SABİHA GÖKÇEN ABLAM GİBİYDİ”

Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen ile ilgili anılarına değinen Özden İnönü Toker, şunları söyledi: “Sabiha Gökçen bana bir abla gibiydi. Bilindiği üzere bir evlilik yaptı ve eşinin çok yakışıklı bir asker olduğu söyleniyordu. O dönem askeriye içerisinde çıkan bir salgın da hayatını kaybetmesi ile Atatürk ve bizler ona sahip çıktık. Annemi annesi gibi görürdü. Hatta ben babam ile Atatürk’ün baş başa kaldıklarında birbirlerine nasıl hitap ettiklerini ondan öğrendim. Çünkü babam ve Atatürk yan yana olduklarında bizim yanımızda ‘Paşam’ diye hitap ederlerdi. Ama Sabiha Gökçen’den öğrendiğim kadarıyla baş başa kaldıklarında birbirlerine isimleriyle hitap ediyorlarmış. Ben doğduğumda babam ilk kız çocuğu olduğum için hemen Atatürk’e gidip kız çocuğunun olduğu haberini vermiş ve ikisi beraber bana Özden ismini türetmişler. Yani ilk Özden isimli kişi benim. Erdal, Özden ve Ülkü isimleri hep böyle olmuş. Atatürk’ün öz Türkçe isimlere verdiği önemi gösteriyor.

Sonrasında o dönem yaşadığı anılarını anlatmaya devam eden Özden İnönü Toker, konuşmasını tamamladıktan sonra ziyaretçilerle fotoğraf çekildi. İsteyen ziyaretçilere Cumhuriyet’le Özdeş Bir Yaşam: Özden Toker, İsmet İnönü’nün Kızı Anlatıyor kitabını imzaladı. O dönemin yaşantısı ve Cumhuriyet’in yakın tanıkları olan İnönü ailesini yakından tanımak isterseniz, Pembe Köşk’ü mutlaka ziyaret edin…

Muhabir: C. Dilan Koluaçık