Bugün 22 Haziran 2025.
Tam 106 yıl önce… Anadolu’nun kalbi Amasya’da, karanlığın gövdesine bir mum yakıldı.

O gün, bir kağıt parçasına yazılmış birkaç satırdan ibaret sanılabilecek bir tamim, aslında bir milletin istiklâl ruhunu uyandırdı. 1919’un o serin yaz gecesinde, yağmur değil ama endişe kokan bir hava vardı Amasya’da. Bir yanda işgal altındaki toprakların sessiz çığlığı, diğer yanda artık İstanbul’a değil millete seslenen bir ses: Mustafa Kemal.

Karanlık bir Anadolu sabahına yazılan bu metinle birlikte, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
İstanbul’un sustuğu yerde, Anadolu konuşmaya başladı.
Sarayın gölgesinde unutturulmaya çalışılan halk iradesi, o gece Amasya’da kâğıda döküldü.

Ve biz, 106 yıl sonra bugün, hâlâ o sesin yankısını duyuyoruz.
Duymazsak zaten, millet olamayız.


BİR KEZ GİTTİM… AMA HEP ORADAYIM

Hayatımda Amasya’ya yalnızca bir kez gittim.
Ama o bir sefer, içimde açılan bir pencere gibi hâlâ aralıktır.
Sokaklarında dolaşırken şunu fark ettim: Amasya’ya bir kez gitmek, oradan hiç dönememekmiş.

Çünkü o şehir, yalnızca şehzadelerin, nehirlerin, dağların şehri değil. Aynı zamanda bir milletin ayağa kalktığı ilk adımın şehri.
O adımı ruhunuzda bir kez hissederseniz, bir daha hiçbir yürüyüşünüz aynı olmaz.

Ben o gün Amasya sokaklarında yürürken, bir şey oldu.
Tarih kitaplarından okuduğum Amasya Tamimi, zihnimdeki satırları aşıp, duvarlara, taşlara, göğe kazınmış bir hakikat olarak karşıma çıktı.

Yalnızca bir kez gittim ama o gidiş, Amasya’yı içimde kalıcı bir yurt yaptı.


GİZLENENİN PEŞİNDE BİR GECE

Amasya’ya o tek gidişimde anladım: Bu şehirle sadece tarih değil, kader yazılır.
Mustafa Kemal Paşa’nın yalnızca bir asker değil, bir uyanışın habercisi olduğunu, işte o geceyle kavradım.

Ben bugün “Gizlenenin Peşinde” yola çıktığımda, aradığım yalnızca belgeler ya da tarihi detaylar değil.
Satır aralarında saklanan kararlılık,
ses verilmeyen vicdanlar,
adını bilmediğimiz Anadolu çocuklarının gözyaşı

Ve hepsinin düğümlendiği yer: Amasya Tamimi.


BİR MİLLETİN İSYAN BELGESİ

22 Haziran 1919’da yazılan o metni bugün tekrar elinize aldığınızda, sadece kelimeler değil, bir milletin iç sesiyle karşılaşırsınız:

"Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir."
"İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir."
"Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."

O son cümle...
Yalnızca bir tespiti değil, bir devrim fikrini içerir.
Bu cümleyle birlikte artık çözüm sarayda değil, millettedir.
Yön, artık Doğu’ya, Anadolu’ya, halka çevrilmiştir.


MUSTAFA KEMAL’İN KENDİNİ İLGA ETTİĞİ AN

Amasya Tamimi’nde, yalnız bir ülke değil, bir lider de yeniden doğar.

Mustafa Kemal Paşa, o gece artık sadakatle bağlı olduğu ordu kademesinden, saray bürokrasisinden, resmi makamdan çıkıp, doğrudan millete sırtını yaslamaya karar verir.

O tamim imzalandığında, Mustafa Kemal artık sadece bir müfettiş değildir.
Artık bir kurucu figürdür.
Hakkında yakalama emri çıkar, görevden alınır. Ama o biliyordu ki, görevini bir merkezden değil, milletin vicdanından alıyordu artık.


SİVAS’A DEĞİL, GELECEĞE ÇAĞRI

Amasya Tamimi’nde geçen “Sivas’ta bir kongre toplanacaktır” cümlesi, bir teknik organizasyon önerisi gibi görünür. Oysa tarih bilenler bilir: Bu satır, millet iradesinin temsili için atılmış ilk adımdır.
Bugünkü TBMM’nin gölgesi ilk kez Amasya’da düşer kağıda.

Ve dikkat edin: O kongreye çağrılanlar, paşalar değil, padişah yaverleri değil;
belediyeler, halk temsilcileri ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’dir.
Yani halktır. Yani biziz.


106 YILIN ARDINDAN HÂLÂ AYAKTA MIYIZ?

Bugün 106 yıl sonra hâlâ aynı soruları sormak zorundayız:

  • Vatanın bütünlüğü yine tehdit altında mı?
  • Milletin iradesi gerçekten kendisinde mi?
  • Karar alma gücü halkta mı, yoksa başkalarında mı?

Bu sorulara cevap verirken, Amasya Tamimi pusulanız değilse, yönünüzü çoktan kaybetmişsiniz demektir.


GİZLENENİN SONUNDA YAZILAN

Amasya Tamimi, yalnızca bir “başlangıç” değildir.
Aynı zamanda bir vedadır.
Mustafa Kemal, o gece saraya, geçmişe, teslimiyete veda etmiştir.
Ve halkı, mücadeleyi, özgürlüğü seçmiştir.

Ben bugün Amasya’nın taş sokaklarında yürürken, o gecenin ayazını hâlâ hissedebiliyorum.
Ve içimden hep şunu geçiriyorum:

Bir milletin kaderi, ancak kendi iradesiyle yazılır.
Ve gerekirse, o irade bir kez daha kaleme sarılmayı bilir.


İşte bu yüzden “Gizlenenin Peşinde”yim.
Çünkü bazı belgeler vardır, üstü toz tutsa da, vicdanda hep yepyenidir.
Ve Amasya Tamimi, işte tam da öyledir.