Aidiyet, Kimlik ve Yaşam Tercihleri Üzerine Bir İnceleme
İnsan yaşamı, bir yandan köklerine tutunan, diğer yandan sürekli yeni yönelimler ve fırsatlar arayan bir yolculuktur. Bu yolculuğun en kritik ikilemlerinden biri ise şu soruda somutlaşır: Doğduğun yer mi, doyduğun yer mi?
Bu soru sadece coğrafi bir tercih değildir; kimliğin, aidiyetin, kültürün, ekonomik koşulların ve kişisel hayallerin kesiştiği derin bir tartışmadır.
1. Doğduğun Yer: Kökler, Kültürel Bellek ve İlk Aidiyet
İnsan, dünyayı ilk kez doğduğu topraklarda tanır. Çocukluk anıları, aile büyüklerinin hikâyeleri, gelenekler, şiveler, hatta yemek kokuları bile kişide güçlü bir aidiyet oluşturur.
Örneğin bir Yozgatlı, yıllar sonra İzmir’de yaşamaya başlasa bile;
– bozok bozkırının rüzgarını,
– komşuluk ilişkilerini,
– memleket düğünlerini,
– çocukluk sokağının tozunu yanında taşır.
Bu nedenle pek çok insan, yaşamının neresine giderse gitsin doğduğu yere karşı duygusal bir sadakat hisseder. Burası bir anlamda “kim olduğumuzun başlangıç noktasıdır.”
2. Doyduğun Yer: Ekonomik Koşullar, Fırsatlar ve Yeni Yaşam Kurma Hali
Öte yandan modern hayat, insanı çoğu zaman doğduğu şehirde kalmaya mecbur bırakmaz. Eğitim, iş, sağlık, sosyal imkanlar ya da daha iyi bir yaşam standardı için insanlar farklı kentlere göç eder.
Mesela Yozgatlı birinin İzmir’i tercih etmesi;
– daha özgür bir sosyal çevre,
– daha fazla iş imkânı,
– liman kültürünün sunduğu açıklık,
– büyükşehir avantajları gibi nedenlere dayanabilir.
Bu durumda doyduğun yer, insanın kendini yeniden inşa ettiği bir mekana dönüşür. Burası artık bir tercihtir; emekle, alın teriyle, sosyal bağlarla kazanılmış bir yeni yuvadır.
3. Peki Hangisi Daha Değerli?
Bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Çünkü aidiyet, her bireyde farklı şekillenir:
a) Köklerine sıkı sıkıya bağlı olanlar
Bu kişiler, memleketini kimliğinin temel bileşeni olarak görür.
“Ölsem de toprağımda gömüleyim” düşüncesi ağır basar.
b) Yeni şehre uyum sağlayıp orayı “ev” yapanlar
Çoğu kişi, yıllar içinde doyduğu yerde güçlü bağlar kurar.
“Ben artık İzmirliyim” deme bir değişimin değil, yeni bir aidiyetin ilanıdır.
c) İki yer arasında bölünenler
Bir yerde doğmanın sıcaklığı, diğerinde yaşamanın güvenliği, kişi içinde çift yönlü bir bağlılık yaratır.
Memleketteki bayram sofralarıyla, yeni şehirdeki iş hayatı arasında bir denge kurulur.
4. Ya İş Konusu?
Doğduğun iş mi, doyduğun iş mi?
Aynı ikilem meslek seçiminde de görülür.
Ailenin beklentisiyle seçilmiş bir meslek mi, yoksa hayallerin peşinden gidilen bir iş mi?
– Yozgat’ta çiftçilik yapan bir aileden gelen birinin büyük şehirde doktor olması,
– ya da İzmir’de kariyer yaparken memleketine dönüp ziraate başlaması bu ikilemin en somut örnekleridir.
İnsanın yaptığı iş, bazen doğduğu yerden daha güçlü bir aidiyet yaratır. Çünkü kişi emeğini, zamanını ve umudunu o işe harcar.
5. Modern Dünyada Kimlik: Hareketli Aidiyet
Artık aidiyet tek bir coğrafyaya sıkışmış durumda değildir.
Bir kişi;
– Yozgat’ta doğup,
– Ankara’da okuyup,
– İzmir’de çalışıp,
– İstanbul’da emekli olup kendini tüm bu şehirlerin bileşimi olarak hissedebilir.
Köklerle Kanatlar Arasında Bir Yolculuk
İnsan hem kökleri hem de kanatları olan bir varlıktır.
Doğduğumuz yer köklerimizi oluşturur; bizi hayata bağlar.
Doyduğumuz yer ise kanatlarımıza güç verir; bizi ileri taşır.