Ankara’nın batısında, Etimesgut ile Polatlı arasında, kimsenin uğramadığı bir yolun kenarında zamanın dışında kalmış bir köy var: Bacıköy. Haritalarda adı küçük harflerle geçiyor ama Anadolu’nun kadim hafızasında yeri büyüktür. Çünkü burada sadece taş duvarlar, kerpiç damlar değil; bir kadın örgütlenmesinin, bir ahlak ve üretim meclisinin izi duruyor. Bu köy, 13. yüzyılda kurulan Bacıyan-ı Rum teşkilatının kalbidir. Ve en önemlisi, burada Fatma Bacı yatıyor.
Ahi Evran’ın eşi olarak anılan Fatma Bacı, sadece bir eş değil, başlı başına bir kurucu liderdi. Onun öncülüğünde şekillenen Bacıyan-ı Rum, Anadolu’daki kadınların meslek edinmesini, üretim yapmasını, toplumu eğitmesini ve savaş zamanlarında cephe gerisinde sorumluluk almasını sağlayan bir teşkilattı. Kısacası, erkeklerin Ahiliği varsa kadınların da Bacılığı vardı. Ve bu iki yapı birlikte, Anadolu’da halk eliyle kurulmuş bir adalet ve dayanışma düzeni inşa etmişti.
Bugün Bacıköy’de ne görkemli hanlar ne de büyük yapılar var. Ama her şey yerli yerinde. Köy doğanın yıpratıcılığına terk edilmiş gibi görünse de, ruhu sağlam. Türbenin taşları sessiz ama anlamlı. Modern yapılaşma değil, yıpranmış duvarlar anlatıyor burada olup biteni. Hemen yanında yükselen yeni yerleşim düzeni bile bu eski dokunun gölgesinde kalıyor.
Ben bu köyü yalnızca duymadım, gördüm de. Hacı Bektaş-ı Veli ve yarenleri üzerine Kızılcagün TV için çektiğimiz üç bölümlük özel yayının ikinci bölümünde, kameralarla Bacıköy’e gittik. Fatma Bacı’nın türbesinin önünde durduk, köyün boş sokaklarında yürüdük, yıkılmış duvarların arasında kayıt yaptık. Oradayken hissettiğim şey bir tarihsel bilgi değil, yaşayan bir mirastı. Burası bir film platosu gibi değildi; bizzat tarihin kendisiydi.
Bu topraklarda kadınlar yalnızca evin değil, meydanın, ocağın ve aklın da sahibiydi. Bacıyan-ı Rum, bugün belki arşivlerde küçük bir dipnot gibi duruyor ama Bacıköy’de hâlâ ayakta. Çünkü bu köy, sadece geçmişin değil, geleceğin de taşıyıcısı olabilir. Yeter ki o taşlara yeniden kulak verelim.
Ve unutmayalım: Kadınların kurduğu bir cumhuriyet, hâlâ Anadolu’nun tam ortasında nefes alıyor.