2025…
Sana bir mektup borçluyum.
Çünkü seni; gözaltı haberleriyle, çocukların yarım kalan hayatlarıyla, kadın cinayetlerinin soğuk istatistiklere dönüştüğü manşetlerle uğurluyorum. İnsan hayatının bu kadar ucuzladığı, adalet duygusunun bu kadar örselendiği bir yılı geride bırakırken susmak, normalleştirmek kadar ağır geliyor.
Bu yıl; çocuk katliamlarının, kadın cinayetlerinin, insan hayatını hiçe sayan şiddetin arttığı bir yıl oldu. Sokaklarda, evlerde, haber bültenlerinde ölüm vardı. Acı vardı. Ve çoğu zaman cezasızlık vardı. Bunların hiçbiri normal değildi. Olmamalıydı.
2025, emeğin karşılığının alınamadığı bir yıl olarak da hafızalara kazındı. Asgari ücret kimseye yetmedi. Emekli maaşları açlık sınırının altında kaldı. Yıllarca çalışmış, üretmiş insanlar ay sonunu getirebilmenin hesabını yaparken; gençler işsizlik rekorlarının istatistik maddesine dönüştü. Diplomalı işsizliğin, umutsuzluğun ve yurt dışına gitme hayallerinin arttığı bir yıl oldu.
Bir gazeteci olarak her gün erişim engelleriyle, kapatılan haberlerle, susturulmak istenen gerçeklerle karşılaştım. Bir Türk genci olarak ise, konuşmanın bedelini, susmanın ağırlığını aynı anda hissettim. Hukukun üstünlüğünün yerini keyfiliğe bıraktığı anlara tanıklık ettik. Adaletin geciktiği her gün, biraz daha eksildi güvenimiz.
Oysa ben isterdim 2025’e umut dolu cümleler yazmayı. Yeni keşiflerden, bilimden, sanattan, refahtan bahsetmeyi… Güzel hayaller kurmayı. Ama gerçekler, hayallerden daha yüksek sesle konuştu bu yıl.
Yine de 2026’ya bir dilekle bakıyorum.
Güzel sabahlara uyanacağımız bir yıl olsun istiyorum. Her yeni buluşla, her yeni gelişmeyle yüzümüzde tebessüm oluşsun. Bunların “olağan” olmadığı, insanın insanca yaşadığı bir ülkeye uyanalım istiyorum.
Hukukun üstünlüğünün yok sayılmadığı, adaletin bir ayrıcalık değil herkes için bir hak olduğu günlere uyanmak istiyorum. Emekli maaşlarının açlık sınırının altında kalmadığı, çalışanın karşılığını aldığı, gencin hayal kurabildiği bir Türkiye istiyorum. Kadınların öldürülmediği, çocukların korunmak zorunda kalmadığı, yaşam hakkının tartışma konusu yapılmadığı bir ülke…
Bu bir temenni değil aslında.
Bu, olması gereken.
2025’e veda ederken, 2026’ya tek bir cümle bırakıyorum:
Bizi artık normal olmayan şeylere alıştırma.