Bir önceki yazımda birilerine sesleneceğimi, yeri geldiğinde mektuplar kaleme alacağımı söylemiştim. İlk mektubumu da Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e yazıyorum.

Sayın Yusuf Tekin, Atatürksüz bir müfredat düşüncesi yalnızca bir eğitim politikası değil, aynı zamanda toplumun hafızasına yönelen bir müdahale olarak görülüyor. Bu mektubu da işte bu endişeyle kaleme alıyorum.

Sayın Tekin, bu ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz çocukların eğitiminde Atatürk’ün yer almaması, aklımda şu soruyu uyandırıyor: Biz hangi temeller üzerinde bir gelecek inşa etmeye çalışıyoruz?

Atatürk’ü müfredattan çıkarmak, yalnızca bir şahsı silmek değil; bağımsızlık mücadelemizin, özgürlük yolculuğumuzun hafızasını da silmektir. Çocuklarımız geçmişini bilmeden, geleceğini nasıl sağlam adımlarla kurabilir?

Sayın Bakanımız Tekin, siz kendi çocuğunuzu özel okula gönderebiliyorken, devlet okullarında okuyan milyonlarca çocuğa Atatürk’süz bir müfredatı reva görmek bir çelişki değil midir? Kendi yönettiğiniz eğitim sistemine güven duymamak, aslında en büyük eleştiri değil midir? Eğer siz, bakanı olduğunuz sisteme güvenmiyorsanız, toplumdan bu güveni nasıl bekleyebilirsiniz?

Üstelik bu eşitsizlik sadece müfredatla sınırlı değil. Özel okullarda çocuklara 3–4 öğün yemek sunulurken, devlet okullarında böyle bir imkan varsa bile bizler bihaberiz. Atatürk’ün eşit eğitim vizyonu, bugün bu tabloyla çelişmiyor mu?

Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken en çok eğitime yatırım yaptı; çünkü biliyordu ki bağımsızlığı koruyacak olan şey sadece ordular değil, bilinçli nesillerdi.

KİMSE UNUTMASIN!

Atatürk’ü yok saymak, aslında bu milletin en sağlam dayanağını yok saymaktır. Oysa bizler, geleceğimizi onun gösterdiği akıl ve bilim yolunda kurmak istiyoruz.

Atatürk’ü müfredattan silmek mümkün olabilir; ama onun fikirlerini ve mirasını bu milletin kalbinden silmek asla mümkün değildir.