GİZLENENİN PEŞİNDE
Bu yazının konusu olan ayrıntıyı fark ettiğimde —itiraf edeyim— bir soğukluk yürüdü içimden. Çünkü mesele sadece Chester değil. Mesele, yeni doğmuş bir halkın, daha adını koyar koymaz, bir başka imparatorluğun iştahını kabartmış olması. Ve bu iştahın üzerimize “demiryolu” kılığında gelmiş olması.
Harbord Raporu'ndan Chester Anlaşması'na: Gözleri Anadolu’da Açılan Amerikan Rüyası
Her şey 1919’da General Harbord’un Doğu Anadolu gezisiyle başladı. Bu gezinin ardından kaleme alınan Harbord Raporu, Amerika’nın Anadolu üzerindeki ilk sistemli raporuydu.İçeriği sivil gibi gözükse de rapor, hem ekonomik potansiyelin envanterini çıkarıyor hem de “yatırım yapılacak yer” olarak Anadolu’yu Amerikan senatosuna sunuyordu.
Ardından sahneye Emekli Amiral Colby Mitchell Chester çıktı. Osmanlı’nın çöküşünden doğan boşluğu fırsat bilerek, Türkiye’de demiryolu inşası bahanesiyle devasa bir ekonomik imtiyaz projesi önerdi.
Bu proje, 1923 başında —henüz Cumhuriyet ilan edilmeden— TBMM tarafından onaylandı. Dönemin İktisat Vekili Rafet Bele bu anlaşmayı imzalayan isimdi. Ne var ki işin asıl çarpıcılığı maddelerde gizliydi.
Bir Demiryolu Değil, Bir İmtiyazlar İmparatorluğu
Chester Anlaşması yalnızca demiryolu yapımını içermiyordu. Aksine, adeta bir Truva atı gibi görünüyordu. Detaylar korkutucuydu:
- Yapılacak her demiryolu hattının her iki yanında 20 kilometre boyunca yer alan tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarının arama, işletme ve çıkarma hakkı Chester Grubu’na verilecekti.
- Bu bölgelerdeki ormanlar, su kaynakları, madenler, hatta bazen yerleşim alanları bile bu imtiyaz kapsamında değerlendiriliyordu.
- Chester Grubu’nun çalışanları vergiden muaftı, yargılanmaları durumunda ise Türk mahkemeleri değil konsolosluk sistemi geçerli olacaktı.
- İstedikleri yerden işçi, mühendis ve ekipman getirme hakkı vardı. Gümrük işlemlerinden muaftılar.
Bu şartların kabulü demek, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bölgesinin fiilen özel bir Amerikan alanı hâline gelmesi demekti. Ekonomik kalkınma adı altında bir sömürü düzeni kuruluyordu.
Atatürk Ne Yaptı?
Mustafa Kemal, sürecin ilk anlarında Chester teklifini doğrudan reddetmemişti. Zira ortada bir denge politikası vardı: Türkiye, Sovyetlerle diplomatik yakınlık kurarken, Batı’yı tümüyle dışlamak istemiyordu. Chester Projesi bu anlamda bir kozdu.
Ancak Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Mustafa Kemal, tam bağımsızlık ve millî iktisat ilkesini bir kenara bırakamazdı. O yüzden proje fiilen uygulanmadı. Amerikalı iş adamları geldiler, incelemeler yaptılar ama Türkiye, ne toprağını, ne madenini ne de hukukunu devretti.
ABD’nin Lozan Tepkisi: Diplomatik Sessizlik ve Gönül Kırgınlığı
Lozan Barış Konferansı’nda ABD, taraf devlet değildi ama gözlemci olarak bulundu. Konferansın ekonomik oturumlarında Chester Anlaşması masaya geldiğinde İngiltere ve Fransa bile bu imtiyaza karşı çıktılar. Çünkü böyle bir ayrıcalık, yeni Türkiye'nin Batı'dan kopmasını değil, başka bir Batı'ya bağlanmasını sağlardı.
Anlaşmanın uygulanmaması üzerine, 1927 yılında imzalanan Türk-Amerikan Dostluk ve Ticaret Antlaşması, ABD Senatosu tarafından reddedildi. Ret gerekçeleri arasında Chester İmtiyazı’nın işletilememesi, Amerikan okullarına getirilen sınırlamalar ve Türkiye'nin bağımsız ekonomi politikaları açıkça dile getirildi.
Bugünden Geriye Bakınca: Aynı Tuzaklar, Yeni Kılıklar
Bu metni kaleme alırken kafamda şu cümle yankılandı:
"Sana yol yapacağım" diyenin elinde her zaman bir harita yoktur; bazen de kazma kürekle gelen yağmacıdır."
Bugün de aynı cümle geçerliliğini koruyor. Bir ülkeye yatırım yapma vaadiyle gelen her yabancı proje, bir kalkınma hamlesi değil, bir bağımlılık zinciri olabilir. Chester, bunun en erken ve en net örneklerinden biridir.
Mustafa Kemal'in bu anlaşmayı fiilen durdurması, sadece bir dış anlaşmadan vazgeçmek değildir. Bu, bir halkın kendi kaderini çizme hakkını yeniden ve yeniden inşa etmesidir.
Gizlenenin Peşinde, bir kez daha bize gösteriyor ki bazı projeler yol değildir; yolun altına döşenen zincirlerdir.
Cumhuriyet'in ilk adımlarında gösterilen bu anti-emperyalist kararlılık, bugün hâlâ önümüzde bir ölçü, bir pusula olarak duruyor. Bu pusulayı kaybeden her millet, bir Chester’la yeniden sınanır.