Açık söylemek gerekirse, Harari’yi çok beğenirim. Bu çağın gerçek anlamda bir dünya aydını olduğunu düşünürüm. Hem edebiyatçı kimliğiyle, hem de felsefi derinliğiyle zamanın ruhunu yakalayan ender insanlardan biri. Özellikle Homo Deus kitabında ortaya koyduğu tez, benim de yıllardır aklımın bir köşesinde, bir çeşit içsel sezgiyle taşıdığım bir gerçeği tarif ediyor.
Bana sorarsanız, biz insanlık olarak tarih boyunca sınıflara bölünmüş, ayrışmış bir türüz. Bunu Marx'ın tarihsel materyalizminde de, eski toplum düzenlerinde de, hatta bugün bile iliklerine kadar hissedebilirsin. İlkel topluluklardan toprak ağalık düzenine, oradan kapitalizme, makinenin keşfine, su buharının enerji olarak kullanılmasına... Her aşamada insan, üretim araçlarını elinde tutanla tutamayan olarak bölündü.
Ama şimdi, çok daha derin, çok daha geri dönülmez bir ayrışmanın eşiğindeyiz.
Ben uzun zamandır düşünüyorum ve inanıyorum ki, gelecekte — belki yirmi yıl, belki elli yıl sonra — yeryüzünde 8, belki 9 milyar insan yaşayacak. Ama bunların büyük bölümü, belki 8 milyarı, insanlık sahnesinde yalnızca bir rakamdan ibaret olacak. Yeni dünyanın, yüksek teknolojinin ürettiği nimetlerden ne pay alabilecek, ne de o dünyaya ait sayılacaklar.
Çünkü yeni üretim aracı artık toprak değil, fabrika değil. Yeni üretim aracı; yüksek teknoloji, yapay zeka, biyoteknoloji, bilgi. Ve bu üretim aracını kontrol edenler, insanlığın geri kalanıyla ilişkisini adım adım koparıyor. Çünkü artık onlara ihtiyaç duymayacaklar. Sanayi toplumunda işçi gerekirdi, tarım toplumunda köylü gerekirdi, ama teknoloji çağında insanın büyük kısmı gereksizleşiyor.
Harari de bunu söylüyor. Ben de söylüyorum. Ve tarihsel sürece bakınca, bunun başka türlüsünün pek de mümkün olmadığını görüyorum.
Aslında bu durum insanlık tarihinin ilk örneği değil. Bazen gözümüzü geçmişe çevirdiğimizde, çok daha eski, çok daha köklü bir tabloyu görebiliyoruz. Düşünsenize… Bundan yüz binlerce yıl önce yeryüzünde yalnızca bir insan türü yoktu. Homo erectus diye tarif ettiğimiz insan benzeri varlıklarla, Homo sapiens dediğimiz bugünkü insan arasında uzun süre, aynı topraklarda, yan yana yaşamışlık var. İki ayrı tür, aynı gezegenin üzerinde bir arada var olmuştu. Sonra ne oldu? Homo sapiens dönüşümünü, devinimini tamamladı, bugünkü insana evrildi. Homo erectus ise o sürecin dışına düştü, tarih sahnesinden sessizce silindi.
Bana göre bugün yaşadığımız şey, tam da bunun modern bir yansıması. Yani Homo Deus dediğimiz yeni insan formu, bir tür Homo sapiens'ten kopuş sürecinde. Şu an hâlâ aynı yeryüzünü paylaşıyoruz, sokaklarda, şehirlerde yan yanayız. Ama biz Homo sapiens olarak kendi doğal sürecimizi yaşarken, onların evrimi başka bir yere doğru akıyor. Ve çok açık söylüyorum; bu akışın sonunda biz, bizim türümüz, teknolojik seleksiyonun dışında kalanlar, tıpkı Homo erectus gibi yeryüzünden kaybolacağız. Onlar ise, Homo Deus kimliğiyle, yeni dünyanın asıl sahipleri olacak.
İşte esas ayrım burada başlıyor. Bu yalnızca ekonomik bir eşitsizlik değil. Bu, insan dediğimiz şeyin bir türden ikiye bölünme süreci. Biri teknolojiyi, bilgiyi, biyolojiyi kontrol eden, kendi evrimini başka bir boyuta taşıyan insan. Diğeri, eski dünyanın sınırlarında kalakalan insan.