Kadın cinayetlerinin ardı ardına yaşandığı bir ülkede ve zamanda yaşıyoruz. Sesler duyurulmaya çalışılıyor; insanlar, yükselen bu sesler sayesinde konulara hakim olabiliyor. Peki ama kim gerçekten bir şey yapabiliyor? Kim bu insanlara ne yapabiliyor da ülkenin gündemi sürekli aynı acılar etrafında dönmeye devam ediyor?
Katledilen her kadın gibi yarım kalan bir hayatın hikayesiydi HİLAL…
Hilal, 15 yaşındaydı.
Boğaziçi Üniversitesi’nin bir kafesinde çalışıyordu; hayalleri vardı, geleceği vardı.
“Ayrılmak istiyorum” dedi. NOKTA. BU KADAR BASİTTİ!
Ama fail, bu karara saygı duymadı.
“Son bir kez görüşelim” dedi.
O buluşma, bir veda değil, bir cinayete dönüştü.
KİMSE BİLMEDİ, KİMSE ENGELLEYEMEDİ.
Tıpkı evinin önünde öldürülen, boşanmak istediği için katledilen, sokakta yürürken hedef olan onlarca kadın gibi… Tıpkı Özgecan Aslan’da olduğu gibi, tıpkı Pınar Gültekin’de, Şule Çet’te, Güleda Cankel’de, Emine Bulut’ta, Ceren Özdemir’de, Şirin Elmas Hanilçi’de, Fatma Şengül’de, Müzeyyen Boylu’da, Ayşenur Halil’de ve İkbal Uzuner’de olduğu gibi… KİMSE ENGELLEYEMEDİ.
ARTIK YETER, SON KEZ KONUŞALIM!
Kadınların sesi, haykırışı, “dur!” diyen çığlığı, yıllardır duyulmuyor. Her gün yeni bir isim ekleniyor listeye. Neden sistem işlemiyor, neden sürekli her defasında “son kez konuşalım” gerçekten SON olmuyor? NEDEN?
Her “dur” işareti, her uyarı, ihmallerin kurbanı oluyor.
Artık susmak yok, artık görmezden gelmek yok.
Her kayıp, yarım kalan bir hayat, çalınan bir gelecek…
Ve soruyorum: Sırada ben mi varım?