Bugün “Türkiye” dediğimizde aklımıza yalnızca Anadolu gelir. Oysa tarihin sararmış sayfaları, bu adı bambaşka bir coğrafyada karşımıza çıkarıyor:
Bugünkü Macaristan’da.
- yüzyılda Bizans tahtında oturan VII. Konstantinos, devletin nasıl yönetileceğini anlatan kalın ciltler kaleme almıştı. İşte o satırlarda Macarlardan “Tourkoi” yani “Türkler” diye söz eder. Onların yaşadığı topraklara da “Tourkia” adını verir. Yani gözümüzdeki Türkiye, bir zamanlar Tuna boylarında da yankılanıyordu.
Tuna Kıyısında “Türkiye”
Macar hükümdarı Árpád, Bizans belgelerinde “Türkiye’nin büyük prensi” diye anılır. Bu unvan, yalnızca bir politik saygı ifadesi değil; Bizans’ın Macarları Türk kökenli gördüğünün de açık işaretidir.
Bir başka ayrıntı daha var: 11. yüzyılda tahta çıkan Geza’nın tacında “Türklerin kralı” anlamına gelen bir yazı. Düşünün, Orta Avrupa’nın kalbinde bir kral, Türk adıyla taçlanıyor.
Adların Yolculuğu
Bunlar elbette bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’yle doğrudan bir bağ kurmaz. Ama tarihin oyununa bakın ki, “Türkiye” adı önce Karpat dağlarının eteklerinde duyuldu, sonra Anadolu’ya geldi ve bizde yerleşti. Adların da insanlar gibi yolculuk yaptığını gösteren tuhaf bir kader bu.
Belleğin Fısıldadığı Soru
Bugün Budapeşte sokaklarında yürürken bu satırları hatırlasam, belki kulaklarımda eski bir ses çınlayacak: “Burası da bir zamanlar Türkiye’ydi.”
Oğuzlardan Macarlara uzanan bu zincir, bize tek bir şeyi düşündürüyor: Biz mi o adı Anadolu’ya taşıdık, yoksa tarih mi o adı sırtlayıp bizimle beraber buraya getirdi?