Bir tünelin içindeki taş duvarda, 2.700 yıl önce yazılmış altı satırlık bir metin… Konusu bir savaş, bir kral ya da bir tanrı değil; sadece bir mühendislik zaferi. Kudüs’teki Gihon Pınarı’ndan Siloam Havuzu’na su taşımak için kayaya iki uçtan kazı yapan işçilerin ortada buluşma anını anlatıyor. Kazma seslerini duyarak birbirlerine yaklaştıklarını, sonunda tünelin birleştiğini söylüyor. Bu kısa satırlar, sadece bir su yolu değil, insan emeğinin, ortak çabanın ve sevinçle biten bir işin hikâyesi.
Siloam Yazıtı, bulunduğu yer olan Davut Şehri’nden 1880’lerde Osmanlı yönetimi sırasında İstanbul’a getirilmiş, bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Paleo-İbranice harflerle yazılmış olması onu kutsal kitapların tarihsel bağlamını aydınlatan en eski belgelerden biri yapıyor. Arkeoloji dünyasında, mühendisliğin ve su yönetiminin antik bir anıtı olarak çok değerli.
SESSİZ YAZITTAN YÜKSELEN GÜNCEL SESLER
Fakat yazıtın hikâyesi sadece geçmişte değil. 1998’de dönemin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Mesut Yılmaz’dan bu yazıtı talep etti. Hatta karşılığında Osmanlı eserlerinden birini verme teklifinde bulunulduğu iddia edildi. Talep reddedildi. O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu hassasiyeti paylaştığı söylenir. Çünkü yazıt, yalnızca Kudüs’ün değil Osmanlı’nın ve bugünün Türkiye’sinin de kültürel mirasıdır.
HATIRLATMA: AYNI İSİMDEN İKİNCİ TALEP
Bu arada unutmamak gerek: Bugünkü talep, aynı isimden gelen ikinci çağrı. Netanyahu, İsrail Başbakanı olarak ilk kez 1996–1999 yılları arasında görev yaparken de bu yazıtın iadesini istemişti. Yani konu yeni değil, aradan çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen gündemde kalmayı sürdürüyor. Bu durum, Siloam Yazıtı’nın sadece bir arkeolojik eser değil, iki ülke ilişkilerinde sembolik bir dosya hâline geldiğini gösteriyor.
Bu tartışma yıllar sonra yeniden gündemde. Netanyahu geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada bu isteğini tekrarladı. Türkiye cephesinden yine olumsuz sinyaller geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, eserin Osmanlı döneminde bulunduğunu ve Türkiye’nin mülkiyetinde olduğunu vurguluyor.
GİZİN PEŞİNDE: SADECE TAŞ MI?
Bu mesele aslında basit bir “eser iadesi” tartışması değil. Burada Kudüs’ün kimlik mücadelesi, Osmanlı mirasının kime ait olduğu, modern devletlerin tarih üzerinden yürüttüğü diplomasi var. Bir taş yazıt, iki ülke arasındaki güç dengesinin, egemenlik tartışmasının bir parçası hâline geliyor. Bu yüzden bu sessiz yazıt, bugün diplomatik bir megafona dönüşüyor.