1900'lerin başından itibaren, Rüzgarlı Sokak fenomenimiz var, başkentin Ankara'nın kalbi Ulus'tadır ve basının merkezidir. Rüzgarlının 1950 yıllarını anımsayan, hala aktif gazeteciliğini sürdüren bir konuğum, Abdi Pehlivan. Abdi Bey'in hikayesi, 1950'lerin başından başlıyor aslında, Sivas'ın Sugözü köyünden, Ankara'ya bir yolculuk, bu yolculuğu ondan dinlemek istiyorum, hatta biraz da tahrik edici olsun istiyorum, unluca otu nedir? diye soruyorum, Bu hikayeyi bir konuşalım.
-1939’da, Sugözü köyünde doğmuşum. Fakir bir ailenin çocuğu olarak, yaşadıklarımızı size anlatmak istiyorum. Bu fakir ailelerin çocukları, dünyaya gelip yürümeye başladığı zaman, mutlaka onun eline bir şey tutuştururlar. Şunu hatırlıyorum, bir yer evinde kalıyoruz, bir tane de kuzu hatırlıyorum. Çocuğum, o kuzu akşamları köşede kalıyor, ocak yanıyor, aynı ev içerisindeyiz. Bir gün bir annemden bir kıyamet, “eyvah!” dedi, “kuzumuz ölmüş!” dedi, nasıl üzülüyor annem, bu hatırayı hiç unutamıyorum, “mahvoldu, kesemedik de, mındar olmuş” diyor. Köy aşağı yukarı 150-160 hanelik, fakir bir köy. Zaman zaman, hayvanlar otlamaya gidiyorum. Samanlıktan sırtımda saman getiriyorum. Biz çocukken iş yapmaya başlarız. Birisinin yanına koyarlar, git odun getir gibi. Tabii aklımda kalan, 1946 yılı, okula çarıkla gidiyoruz. Okulumuz biraz uzak. Babam bir lastik almış, kara lastik. Şaşırdık, kardeşime de almış. Siliyoruz, yıkıyoruz. Ben okula giderken, arkaya kalmaya başladım, arkadaşlarla gidiyorduk, siz gidin ben geliyorum diyorum. Arkadaşlar “ya niye? gel beraber gidelim”. Arkadaşlar gidiyor, biraz aramız açılınca, lastikleri koltuğumun altına alıyorum, yok, başka yok sanıyorum, okula yaklaşınca hemen giyiyorum.
Koyulhisar köyü aşağı yukarı 25 kilometre. O zaman Kelkit Vadisi yol vermiyor, karşı tarafa geçemiyorsun. Kendi semtinizden gidiyoruz ama ırmaktan geçmek mümkün değil. Annem beni bir amcamın yanına koydu, 5 lira para verdi, pazarı var Koyulhisar'ın pazartesi günleri, bir gödük, gödük deriz biz, ölçüler vardır. Arpa alacağız. Ekmek yapacağız. Pazardan aldık, koydurduk alacaklarımızı ama benim para yok, düşmüş. Ara ara yok, ara ara yok. Amcam da kızıyor. Ben de Anneme ne diyeceğim diyorum. Amcamla beraber köye döndük. Akşam soyunurken para düştü yere. Eyvah Dünya varmış dedik. Bunlardan sonra tarlalarda ark deriz biz bahçeye, sulama arkı. Arkların kenarlarında Kumluca diye bir ot olur. Annem onu hamur yoğururken filan, ya beni ya kardeşimi gönderir, o otlardan toplayın gelin diye. Gider onlardan toplar. Elimize, bir torbaya koyar getiririz. Öyle bir ot ki o, sarımtırak gibi görünüyor, yaprak gibi ama hakikaten dokunduğunuz zaman hamur gibi oluyor, yumuşak bir şey, tatlı bir şey, onları getirdik, yoğururken hamura karıştırır onunla ekmek yapardı.