Günün her dakikası duyduğumuz cümleler bunlar: ‘yeni siyaset’, ‘değişen nesil’ veya bir ufak dokunuş yaptığımızda karşılaştığımız şekliyle ‘yeni nesil,’ ‘değişen siyaset…’
Zihnimize bir mıh gibi çakılan sözcükler, sürekli tekrarlanan tümceler ama siyaset değişmiyor.
İleride ele alacağımız konulardan birisi bu, CHP’deki kurultay siyasetin doğasını değiştirdi mi? Yoksa bir genel başkanın kendi kadrolarını yerleştirmesinden ibaret bir durum mu yaşadık? Hepsini göreceğiz. Ancak önceliğimiz bir başka hikâye, siyasetin tarihin ilk çağlarından beri değişmediğini anlatan iki kelime… Bu köşeye verilen isim: ‘’Nereden başlamalı?’’
Elimdeki kitapta 15 Teşrinievvel 1927 olarak verilmiş tarih, ileride büyük şiirleriyle anacağımız Behçet Kemal Çağlar’ın 2 Ocak 1945’te sunduğu kanun teklifinin 17.5 sene öncesini konuştuğumuz için Ekim ayı hala Teşrinievvel biçimiyle kullanılıyor. Kasım’ı tahmin etmenize de gerek yok. Amme hizmeti, Teşrinisani…
O 15 Ekim günü, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Büyük Kurultay’ı toplanıyor ve bugün adını ‘Nutuk’ olarak bildiğimiz büyük söylevin ilk cümleleri alkışlar eşliğinde bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından okunuyor: ‘’1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.’’
Gazi, bu kısa girişin hemen ardından ‘’nereden başlamalı’’ sorusuna cevap veriyor: ‘’Vaziyet ve manzara-i umumiye:’’
Başkomutanın dudaklarından dökülen bu tümce-başlık, her siyasi muhasebenin ilk noktasını apaçık işaret ediyor.
İkinci örnek ise İsmet Paşa’nın kelimelerinde ortaya çıkıyor. Hatıralar’ın 190’ıncı sayfasındaki ilk sözcükler bir durum anlatısından ibaret: ‘’Genelkurmay Başkanı olarak vazifeye başladığım zaman, memleket askeri bakımdan iki cephe karşısında bulunuyordu: iç cephe ve dış cephe.’’
Yine bir manzara betimlemesi veya vaziyet tahlili… Adına ne dersek diyelim, durumun ne olduğunu ifade eden kelimeler…
Bu hal, yurtdışına çıkınca da değişmiyor. Hitler, baba vatan hakkında şunları söylüyor: “Almanya'nın nüfusu her yıl dokuz yüz bin kişi artıyor. Bu yeni vatandaşları beslemek yıldan yıla zorlaşıyor. Kıtlık tehlikesi baş gösteriyor. Bu kıtlık tehlikesinin önünü almak için çare bulunamazsa bir gün felaketle burun buruna gelmek mümkündür.”
Üçüncü örnek ise baştaki ikili gibi bir devrimcinin kaleminde hayat buluyor. Marksist politika teorisinin ve genel siyasi yazının en üretken ismi olan Lenin, 4 Mayıs 1901’de partisinin yayın organı olan İskra’da tamamen tesadüfi bir biçimde ‘’Nereden başlamalı?’’ adını taşıyan bir makale kaleme alıyor.
‘’Nereden başlamalı?’’ yalnız 10 aylık bir süreden sonra Mart 1902’de, Lenin’in en ünlü eseri ‘’Ne Yapmalı’’yı ortaya çıkaran bir çekirdeğe dönüşüyor.
Ne Yapmalı’nın ilk cümlesi ise ‘günümüzün’ sözcüğüyle başlıyor. ‘’günümüzün en moda sloganı…’’
Yine bir durum tahlili, eski Türkçe ile ‘vaziyet’e dair konuşmalar…
Ve o günden beri -o günden öncesinde de olduğu gibi- tüm politika, tarih, iktisat ve her türlü bilimsel yazın aynı soruya verilen aynı cevapla ilk satırlarına kavuşuyor. İz bırakan her insan -iyi ya da kötü fark etmeksizin- ‘’Nereden başlamalı?’’ diye soruyor.
Cevap, asla yanılmayacak biçimde ‘’Vaziyet ve manzara-i umumiye.’’
Vardığımız noktada, bize düşen görev de bu yolu takip etmek, ‘’Nereden başlamalı’’ya vereceğimiz cevaplarla bugün içinde yaşadığımız anı doğru okuyarak yani ‘vaziyet ve manzara-i umumiye’yi betimleyerek ‘’Ne Yapmalı’’ya ulaşmak.
O zaman, gelecek hafta başlayalım mı?