Bazı sorular vardır, yanıtını ararken bile insanın zihnine tatlı bir karışıklık yerleşir. Cevabı kesin bilmezsin ama sormaktan da vazgeçemezsin.
İşte, "Vikingler Türk müydü?" sorusu tam da öyle bir mesele…
Hayır, burada kesin hüküm vermeyeceğim. Ama bazı benzerliklerin, geçmişin rüzgârında kulağımıza fısıldadığı ilginç detayları da görmezden gelemem.
Bir kere, şu yazıya bakalım…
Göktürklerin Orhun Yazıtları’ndaki o köşeli, sert, taş üstüne kazınmış harfler…
Bir de kuzey buzlarının, Viking taşlarının üstüne kazınmış runik harflere…
Benzemiyor mu?
Yalnızca şekil olarak değil; sanki iki farklı coğrafyada, iki uzak halk, aynı dili değilse bile, aynı sertliği, aynı doğaya meydan okuyan ruhu taşlara kazımış gibi.
Bir tesadüf diyelim…
Ama sadece alfabe mi?
Tengri inancını hatırlayın. Göktanrı… Gökyüzünün hâkimi… Yıldırımlar, gök gürültüsü, savaşçı koruyucu…
Sonra dönelim, Vikinglerin yıldırımları simgeleyen tanrısı Thor’a…
Elbette sistemler farklı, biri çok tanrılı, biri gökyüzünde tek kudret arayan… Ama sanki, insan aklı, bozkırın sonsuz ufkunda ya da kuzeyin karanlık göklerinde hep aynı duyguyu üretmiş:
Göğe bakınca kudreti aramak…
Sonra göç yollarını açalım.
Vikingler, kuzeyin denizinden çıkıp, Rusya içlerine, Hazar Denizi kıyılarına kadar indiler.
O coğrafyada kimler vardı?
Peçenekler… Hazar Türkleri…
Bugün haritalara baktığımızda mesafeler uzun gelir ama tarihin göç yollarında bu halklar birbirine dokundu, savaştı, anlaştı, ticaret yaptı, hatta birbirine karıştı.
İskitler'i de unutmayalım.
O eski bozkır savaşçıları…
Onlar da kuzeyin ve doğunun göçebe halklarının, kim bilir kaç kuşak önceki ortak hafızasında iz bırakanlardan.
İskitler, Peçenekler, Hazarlar, Vikingler…
Adları farklı, dilleri farklı ama kimi zaman sembolleri, savaşçı ruhları, göğe bakışları birbirine benzeyen halklar zinciri gibi.
Bir de bu meseleye Anadolu’dan bakınca başka ilginç halkalar da çıkıyor ortaya…
Yakın arkadaşım, gazeteci ve yazar Murat Sururi Özbülbül, yıllar önce Ankara'daki Gordion'u gezdiğinde bana şunu söylemişti:
“Kral Gordias'ın mezarının girişindeki o eski yazılara dikkat ettin mi? Frig yazısı diyorlar ama, gözünün alışkın olduğu bir şey fark ediyorsun. Resmen Orhun Abideleri'ndeki yazılara benziyor.”
O sözleri hiç unutmam.
Frig alfabesi hâlâ tam çözülemedi. Bilim insanları ne deseler desin, o taşlara bakan herkes o köşeli, sert, bozkır havasını hisseder.
Üstelik Friglerin, Orta ve Doğu Avrupa’dan Anadolu’ya doğru geldiklerini biliyoruz.
Bu da insanın aklına yine aynı soruyu düşürüyor:
Tarih dediğimiz şey, sadece savaşların ve fermanların kronolojisi mi?
Yoksa taşlara, sembollere, göğe kazınmış ortak hafızanın, bin yıllık yankısı mı?
Bütün bunlar bize ne söylüyor?
Vikingler Türktü demek kolay. Ama tarih böyle düz cümleleri sevmez.
Tarih, ipuçlarını sever.
Taşa kazınan benzer harfleri…
Gökte yankılanan aynı korkuyu…
Ve bin yıl önce, bir Peçenek atlısıyla, bir Viking denizcisinin aynı pazarda göz göze gelip selamlaştığı o anları…
Belki de mesele bu:
Yüzeyde birbirinden kopuk görünen, ama geçmişin tozlu rüzgârında birbirine dokunan halkları hatırlamak.
Cevap aramıyorum.
Ama kuzeyin soğuk rüzgârı estiğinde, bozkırın sıcak tozunu taşıyorsa, dönüp bakarım.
Ve sorarım:
Acaba eski zamanlarda, o uzak coğrafyalarda, gerçekten birbirimizin dilini anlamasak da, aynı hikâyenin farklı dilde anlatıcıları mıydık?
Kim bilir…
Tarih Meraklısına Küçük Not
Göktürk alfabesiyle Viking rünleri arasındaki benzerlik, bilimsel olarak tartışmalı ama ilginçtir.
Tengri inancı ve kuzeyin tanrısı Thor’un benzerliği ise, insan zihninin gökyüzüne yüklediği ortak anlamların bir yansıması olabilir.
Peçenekler, Hazarlar ve Vikingler’in Orta Avrupa, Rusya ve Hazar çevresindeki karşılaşmalarıysa tarihsel kayıtlarda yerini almıştır.
Anadolu’daki Gordion’da yer alan ve hâlâ çözülemeyen Frig yazıları ile Orhun Abideleri’ndeki harf benzerliği de, belki bu sessiz ortak geçmişin Anadolu’ya uzanan izlerinden biridir.
Son sözü ise geçmişin taşları ve gökyüzü fısıldar…