Sakarya Meydan Muharebesi’ni düşündüğümüzde çoğu insanın gözünün önüne top sesleri, süngü hücumları, toz ve duman gelir. Oysa bu savaşın gökyüzünde de sessiz ama ölümüne bir mücadele yaşanıyordu. 23 Ağustos – 13 Eylül 1921 arasında, Türk ordusunun hava kuvvetleri, sayısal ve teknik açıdan düşman karşısında neredeyse yok hükmündeydi.
Yunan tarafında 15 kadar modern uçak varken, Türk tarafında faal durumda sadece iki çift kanatlı kuş vardı: “Nafiz” ve “İsmet”.
Bunlar, I. Dünya Savaşı’ndan kalma Breguet XIV tipi keşif ve hafif bombardıman uçaklarıydı. Ahşap iskeletli, kumaş kaplamalı, önde pilot arkada makineli tüfekçi/gözlemci oturan bu uçaklar, adlarını Kurmay Yarbay Nafiz (Gürman) ve Kurmay Yarbay İsmet’ten (İnönü) almıştı. Adları bile moral kaynağıydı; siperlerde, “Uçak geldi mi?” diye bakan asker, gövdesinde bu isimleri görünce ayrı bir sevinç duyardı.
Sakarya’daki savaş, “siperiyet” dediğimiz, mevzilerin sık sık el değiştirdiği, topçu ateşiyle şekillenen ve piyadenin nefes nefese kaldığı bir cephe savaşıydı. İşte “Nafiz” ve “İsmet” böyle bir atmosferde havalandı. Uçuşlar kolay değildi; motorlar yorgundu, yedek parça yoktu, yakıt kıt, hava şartları ise acımasızdı. Buna rağmen görevleri netti: düşmanın mevzilerini görmek, topçu atışlarını yönlendirmek ve cephe gerisindeki birlik hareketlerini rapor etmek.
“İsmet”, 19 Ağustos’ta cepheye getirildikten sonra adeta savaşın gözü oldu. 23–29 Ağustos arasında yapılan keşif uçuşlarında, Çambaklı’dan Temürözü deresine kadar Yunan birliklerinin tertiplenmesi belirlendi; motorlu araç konvoyları tespit edildi; uygun anlarda bomba saldırıları yapıldı. Pilot Vecihi, Hamdi, Hasan Basri gibi isimler, gökyüzünde yalnız başına uçmanın yükünü omuzladı. Çoğu zaman tek başına havadaydı; geri döndüğünde rapor ettiği koordinatlar, Sakarya’nın taşlı yamaçlarında topçu ateşine dönüşüyordu.
“Nafiz” ise savaşın başında ağır kayıplar verdi. 14 ve 15 Ağustos’ta iki farklı “Nafiz” adlı uçak kazalarda mürettebatıyla birlikte yitirildi. Buna rağmen, aynı isimle uçan başka bir Breguet XIV, Sakarya’nın ilerleyen günlerinde keşif görevlerini sürdürdü. Bu uçuşlar genellikle sabahın erken saatlerinde yapılırdı; sis dağılmadan, düşman fark etmeden, sessizce cephe gerisine sızmak ve geri dönmek esastı.
Sakarya’nın gökyüzünde bu iki uçağın görünmesi, cephedeki asker için başka bir anlama gelirdi. Yeraltına gömülmüş siperlerde, toz ve kan kokusunun içinde, başını kaldırdığında kendi bayrağının olduğu bir uçağı görmek, savaşın sadece yerde değil, gökte de sürdüğünü hatırlatırdı. O iki kanatlı, düşmana karşı gökyüzünde açılan tek pencereydi.
Bugün, Sakarya Meydan Muharebesi’nin 104. yıl dönümünü kutlarken, “Nafiz” ve “İsmet” sadece birer uçak ismi değil; imkânsızın içinde görevini yapan, düşman gölgesinde bile havalanan, çoğu zaman tek başına uçan bir cesaretin sembolüdür. Onlar, Sakarya’nın iki kanadıydı. Ve bu kanatlar, bir milletin kaderini havadan da korudu.