Zafer Gazetesi’nin sevgili okuru, Dikmen Vadisi vadide yeni hayat başlıklı geçen  haftaki yazımda, yeni bir fırsatın...

Zafer Gazetesi’nin sevgili okuru, Dikmen Vadisi vadide yeni hayat başlıklı geçen haftaki yazımda, yeni bir fırsatın oluşması halinde Projenin toplumsal etki ve sonuçlarını, paylaşımın matematiğini, özgün finansman modelini ve daha da önemlisi örgütlenme modelinin anlatabileceğimi ifade etmiştim. Bir dergi sınırlarında kalmak üzere bu hususları biraz daha açmak istiyorum. Bilindiği gibi Dikmen Vadisi türünün ilk uygulaması olarak ortaya çıktı. Daha önce bilebildiğimiz kadarı ile benzer veya yakın sayılabilecek bir uygulama bu coğrafyada yaşanmadı. Hatta projenin tasarım ve uygulama aşamasında ülkemiz henüz Kentsel Yenileme, Kentsel Dönüşüm sözcükleri ile tanışmamıştır, bırakınız hukuki altyapı ile ilgili bir düzenleme olsun. Projenin tüm süreçlerinin iç açıcı olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Ancak bu deneyim yaşanırken oluşturulan temel yaklaşımları da burada not etmek gerek.

Proje Yerel yönetimin sınırlı iktisadi olanakları ile yapılmalıydı. Kaynak kullanımı benzer projeler için umut vadetmeli, tekrar edilebilir olmalıydı. Hem hak sahibi gecekondulular hem yerel yönetim hem de yatırımcılar için kabul edilebilir iktisadi ve kentsel çevre standartlarını barındırıyor olmalıydı. Her şeyden önce ADİL ve şeffaf bir proje yönetimi olabilmeliydi. Aradan geçen bu kadar yıl sonra, ülkemiz onlarca Kentsel Dönüşümü deneyimlemiş olmakla birlikte bu standartların hala yakalamamış olması manidardır. Projenin tasarımdan başlayarak tüm sürecin katılımcı ve şeffaf olması konusunda bir ifade ortaya konulmuştur. Bu iddia, kooperatif sürecin kullanılması ve KARAR KURUCU diye adlandırdığımız bir yapının oluşturulması ile başlandı. Proje alanının sınırlandıran ve doğal etapları ortaya koyan yaklaşımımızı mahalle sınırları belirledi. Dikmen Vadisi’nin vadi yamaçlarında ve vadi tabanındaki gecekondular 5 mahalle ile tarif ediliyordu.

İlker, Ayrancı, Metin Akkuş, İlkadım mahalleleri. Bu sınırlar içinde kalan ve hak sahibi tanımına uyan gecekondular ülkemizde ilk kez böylesi bir amaç için bir araya getirilerek tümüyle gönüllü bir katılımla Sanayi ve Ticaret Bakanlığının onay süreçleri de tamamlanarak Dikmen Vadisi Konut ve Çevre ve Geliştirme Kooperatiflerinde örgütlendiler. Bu yapılar klasik konut kooperatifleri olarak çalıştırılmak üzere kurulmadılar. Bu yapıların konutlarını üretmek gibi bir görevi yoktu. Konut ile ilişkileri sadece üretim sonrası çevrenin ve yapıların korunması ve işletilmesiyle bir başka ifadeyle; İşletme kooperatifleri olarak görev yaptılar. Kooperatiflerin oluşturulması tüm sürece hak sahibi gecekonduların direk olarak katılımını sağladı. Tüm kooperatiflerde yerel yönetimde temsil edilerek iş birliği zemini oluşturuldu.

Diğer taraftan kurulan kooperatiflerin başkanlarının da asli üye olarak katıldıkları “Dikmen Vadisi Karar Kurulu’’ inşa edildi. Karar Kurulu’nun diğer üyeleri de dönemin Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Murat Karayalçın’ın başkanlığında Aski Genel Müdürü, Ego Genel Müdürü, Fen İşleri Daire Başkanı, Metropol İmar A.Ş Genel Müdürü’nden oluşuyordu. Ben de Karar Kurulu Sekreterliği yaptım. Tüm kararlar oy birliği ile alındı. Oy birliği içinde olabilmesi için özen gösterildi. Gecekonduluların itiraz ettikleri, onaylamadıkları hiçbir üretimin içinde olunmadı. Böyle davranıldığı için hiçbir Kentsel Dönüşüm projesinde yaşanmayan kareler yaşandı. Gecekonduların yıkımı sırasında ve sonrasında kolluk kuvvetleri Belediye Zabıtaları alanda hiç görülmedi. Tüm gecekondular sahipleri eliyle yıkıldı. Bence projenin en etkili ve büyülü yönü burada saklıdır. Burada özetleyen hususlar 1989-94 yılları arasında ve projenin birinci ve ikinci etaplarında işletildi. Projenin üçüncü etabı ki Melih Gökçek dönemidir. Hem paylaşım hem de işletim olarak bu ilkelerden çok uzak, çok dramatik ve istenmeyen görüntülerle doludur. Kentsel rantın ve paylaşımının hiç de adil olmayan bir biçim de tanımlandığı bir dönem olmuştur. Projenin dördüncü ve beşinci etapları ise çok uzun bir zamandır bambaşka saiklerle başlatılmamıştır. Yaklaşık 2200 hak sahibiyle imzalanan sözleşmeler bekletilmekte ve kira yardımlarıyla Büyükşehir Belediyesi zarara uğratılmaktadır. Dileriz ve umut ederiz ki Sayın Mansur Yavaş döneminde dördüncü ve beşinci etaplar başlatılır ve döneminde tamamlanır. Bu alanın tüm mimarlık ve mühendislik projeleri ve Hak sahibi sözleşmeleri hazırdır. Projenin finansmanı ile ilgili de hiçbir sorun bulunmamaktadır. Yaklaşık 30 yıl öncesinin finansman arayışlarına gerek yoktur ve artık oluşan Kentsel rant Ankaralılar, gecekondulular, Yerel yönetim ve yatırımcılar için adil bir biçimde paylaşılabilir noktadadır.