Deyimlerin anlamlarını hiç kuşkusuz herkes biliyor ama nereden neşveret bulduğunu, nasıl başladığını, nasıl ortaya çıktıgını az biliyoruz. Bugün size birkaç deyimi paylaşmak istiyorum.

Kafa Kağıdı, yeni kuşağın, bu haliyle kimlik diye bildiği bir format, Ciltli bir doküman, bunun içinde, daha çok nüfus bilgilerimiz var ama erkekler için; askerliğe dair yoklamaları, terhisleri, bütün belgeleri bunun içinde olur. Buna Kafa kağıdı deniyordu. Bu deyimin çıktığı noktanın şu olduğu rivayet muhtelif aslında, irice bir şey bu, pek cüzdanda, cepte taşınacak bir döküman değil. Eskiden nüfus cüzdanları ağır ve büyük, bu halde, belki biraz daha büyüklerdi. İnsanlar fesin altında taşıyorlar, en korunaklı yer olduğunu düşünerek. Onun için de buna Kafa Kağıdı denmiş. Askerlik sonrası eğer bir tatbikata çağırılmışsanız, bunu da bu dökümanın içine saklardınız.

Evet, bir başka deyim Dut Yemiş Bülbüle Dönmek. Genellikle suskunluğu ifade eder. Bir süre sessiz kalmayı ifade eder. Bülbüllerin dutu çok sevdiğini ama yediklerinde de, ishal olarak ötemez hale geldikleri için, kullanılmış bir deyim.

Nalları Dikmek diye bir deyim var. Atlar, biliyorsunuz, dizlerinde özel bir kilit mekanizması var, ayakta da uyurlar. Hatta bunu tercih ederler çünkü o sırada hiçbir enerji harcamazlar. O mekanizrna nedeniyle, öldüklerinde dizleri kitli vaziyette sırtüstü devrildikleri için de nalları dikmek deyiminin buradan geldiği düşünülür.

Pabucu Dama Atılmak, 1200'lerin ortası, 1300'lerin başı gibi biliyorsunuz, bu coğrafyada, başkent Ankara'da özel olarak bir Ahi Cumhuriyeti deneyimi yaşandı. Ahilik, Tabii esnaf örgütlenmesi. Farklı boyutlan var ama deyimin konusu pabucu dama atılmak. Şöyle ortaya çıkıyor; Ahiler, esnaf teşkilatı farklı sektörlerde örgütlüler. Bir bölümü debbah denen bir sistem var. Dericilik işlemesi, bunun ayakkabı üretimi ile ilgili olan bir bölümü var. Tabii ki aranan şey, ürünün kalitesi ve niteliği. Bu konuda büyük özen gösteriliyor. Ancak bunu ihmal eden, bilerek, isteyerek ihmal eden, nitelikli ürün ortaya koymayanlar, ciddi bir eleştiri aldıklarında, şikayet edildiklerinde, hemen bir komisyonu oluşturuluyor ve şikayet sahibi haklıysa, esnaf bilerek, isteyerek tahammülen, kötü bir ürün ortaya koymuşsa ki bu bir çarıksa, topluca geliyorlar ve o onu cezalandırıyorlar. Cezalandırmanın ritüeli de ürettiği pabucun, esnafin dükkanının damını atılma hali. Bununla da sınırlı kalmıyor açıkçası. Hani bir kez oldu, sonra ne olacak, başka bir kasabaya, kente gidebilir. Üretimine orada devam edebilir. Bunu engellemek üzere de, atlı haber teşkilatı içinde bir örgütlenme ile Anadolu'nun her yerine bu esnafın bütün fiziki özelliklerinin anlatıldığı bir bilgiyle ulaşıyor ve Ankara'da pabucu dama atılan bir esnaf, Afyon'da bu üretiminie devam edemiyor.

Evet son olarak, biraz tatsız, rahatsız edici bir deyim, Afyonu Patlamak, Genellikle de sabah saatleri için kullanılır. Henüz uyku halinin aşılamadığı pozisyonlar için kullanılır. Afyonum patlamadı deriz. Bunun başlangıç noktası, Osmanlı coğrafyasında, tabii ki bir afyon bağımlılığı meselesi var. Ramazan Döneminde ise afyon içemedikleri için, afyonu bir kağıda sarıyorlar ve sahurda sulanyla beraber bunu içiyorlar. Mide asidi, afyonu saran bu kağıdı, bir süre sonra patlatıyor ve onların deyimiyle, bir kafa yapıyor. Henüz bu aşamaya gelinmemişse, uyanamama hallerine de Afyonum Henüz Patlamadı diyerek bunu tamamlıyorlar. Esen Kalın.