Bu hafta konuğum Ankara'nın çok önemli bir mimarı Kadri Atabaş. Kadri Atabaş Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’ni yaratan mimar…

Şimdi tabi ki siyaset önemli. Cumhuriyet Halk Partisi çok kıymetli. Özellikle yerel seçimler sonrasında bu ülkenin en çok oyunu alan birinci parti.

Ama ben bugün buraya CHP'nin son halini, programını, projesini konuşmaya gelmedim. Buraya 20 yıl önce sizin yaptığınız o binayı konuşmaya geldim. Aslında biraz da ihmal edildiğini düşünüyorum. Bizim camiamızda çokça da ekranlara taşınan bir husus olmadı açıkçası bu. Hem kişisel merakım hem sizinle olan dostluğuma da güvenerek buradayım. Bu binayı merak ediyorum. Birkaç şeyi merak ediyorum. Bunları başta söyleyeyim sonra da sen dilediğin gibi aralarından seçerek anlat. Merak ettiğimiz husus şu. 2000'lerin başı ilk çeyreği aslında. Bir siyasal ortamı merak ediyorum. Çünkü yapacağımız şey bir büyük partinin genel merkez binası. Çok özel bir iş. Siyasi aurayı merak ediyorum. İnanamıyorsak rahmetli merhum Deniz Baykal'ın genel başkanlığı sırasında bu proje başlatılıyor.

Bir de mimari hassasiyet açısından bu iş bir sipariş meselesidir. Genellikle işveren kendini öyle algılar. Burada benzer kronik sorunlar yaşandı mı? Siz bunu projelendirirken kendinizi nasıl ve özgür hissettiniz mi diye düşünüyorum. Çünkü izleyenlerim de elçi kuşkusuz sizi iyi tanıyorlar ama ben ne kadar pesimist olduğunuzu biliyorum. Zor biri olduğunuzu da biliyorum. Muhtemelen onlar da zorlanmıştır ama siz zorlanmaya gelmezsiniz. O açıdan nasıl bir atmosferde bu proje ortaya çıktı sonra birkaç tane daha sorum olacak.

Teşekkür ederim her şeyden önce Taner. Bu konuyu tabi ilginç olanı şu. Bir anlamda doğduğu andan itibaren çok meşhur olmuş bir yapının. Bugüne kadar kimse arka planını hani mimarlık dünyasında yazıldı, röportaj oldu falan ama başka türlü hiç konuşulmadı. Ama bir açıdan belki de valla övünmek için söylemiyorum. Benimle alakalı diye düşünme ama yani Anıtkabir ve Atakule'den sonra belki de hani neredeyse Ankara'nın simgesi gibi duruma istemeden gelmiş bir yapı. Hatta simge deyince söyleyeyim aslında çok konuşmayı tercih etmiyorum bugün ama. Yani şöyle bir değerlendirme var ve yüzde yüz doğruluğuna inanıyorum.

Mesela AKP'den söz ederken biz basın mensupları haber geliştiriyorsak arka planında AKP'nin genel merkez binasını kullanmayız. Bu genellikle öyle olmaz. Başka bir Recep Tayyip Erdoğan'ın bir fotoğrafı, başka bir şey vardır. Ama CHP ile ilgili bir haber geliştirilse, yazılı bir haber olsa arka planında eminim hep şey oldu. CHP genel merkez binası oldu. Bu başka partiler için böyle değil. O açıdan çok anıtsal bir yapıdan söz ediyoruz bir kere.

Şimdi tabii birincisi CHP'nin çevre sokaktaki bir apartmandan bozması. İki apartman birleşmişti sanıyorum. Bir genel merkezi vardı ama bugün de hala kullanıyorlar onu. Parti okulu olarak kullanıyorlar. Yani gerçekten içine girdiğinizde nereye girdiğinizi anlamadığınız, temsiliyet kabiliyeti olmadığı gibi kullanım kabiliyeti de çok olmuyor. Yani daracık bir merdiven, iki tane asansör sıkış tepiş iniliyor, çıkılıyor. Toplantı salondaki birinin sorunu vardı.

Küçük odalar. Sığmamaya da başlamışlardı ve o ara sanıyorum devlet çok ciddi, parlamentoda temsil edilen partilerin büyüklüğüne göre çok ciddi para katkıda bulunuyordu. Belirli bir süre içinde bir para ayırıp bir genel merkez yapmaya daha önceden karar verdi CHP.

O karar sürecinin tam kendi işlerindekini bilmiyorum. Ama artık bunun olmaması gerektiği hissi ki bu çok modern bir his aslına bakarsanız. Sonuçta toplum temsil ediyorsa ona uygun bir şey olmalı. Böyle araya sıkışmış bir şey değil. O nedenle verilmiş bir karar. Arsa da buna dayalı olarak alındı. Hatta aman dedikodu olmasın diye piyasa fiyatının üstünde bir fiyata alındığını o tarihlerde biliyorum. Çok ürkerek davranmışlardı. Projeyi yaptırmaya gelince tabii bu bir süreç. Kime yaptıracaklarını? Ben partiliyim. Partili olmanın ötesinde tabii 1970'lerden bu yana Sosyal Demokrat Hareketi'nin oluşumu, tartışılmasının içinde bulunmuş birisiyim. Herkesi de tanıyorum.

Onları da beni tanıyor. Bütün Ankara tanıyor. Ama bu süreç bununla alakalı olmadı. Yani bu süreci bildiğim bir süreçti. Benimle de konuşulan ama benimle daha çok ne yapılmalı tartışıyordular. Sonuçta şöyle yaptılar. Çankaya Belediyesi'ne biz böyle bir şey yapmak istiyoruz. Bize bunu yapabilecek çapta büroların ismini bildirin dediler.

İkincisi üniversiteler, özellikle Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne sordular. Üçüncü bir kaynağı daha sordular ama hatırlamıyorum. Yani böyle toplumsal birtakım kurumlara, Mimarlar Odası'na galiba. Bize isim önerin dediler. Gelen listeler içinden, kendi aralarında bir grup kurdular. Gelen listelerin içinde ortak olanları, her üç listede de kimler ortak diye bakıldı. O isimlerden biri bendim. Yani üç ayrı kaynaktan gelen, toplumsal kaynaktan gelen ismin içinde vardım. Hatta üniversiteden rektör o tarihte bana sonra söyledi. Yahu ben kendi binalarımı Kadriye'ye çizdiriyorum. Üniversitede ne arıyorsunuz denildi. Doğru mu bilmem…

Dolayısıyla gelen listelerin içinde böyle bir liste geldikten sonra kurul olarak elerken üç kişiye düştü isim. Öbür iki ismi vermeyeyim. Onlar da çok önemli isimlerdi. Üç ismin içinde benim dünya görüşüm ve pratiğimin kendilerine daha yakın olması beni tercih edenleri oldu. Ama bu bir süreç. Yani ciddi elemelerden geçerek elde edilen bir süreç. Hatta son benim bu projeyi yapabileceğim noktasına kurul geldiğinde Deniz Bey bize randevu verdi. Görüşmek istediğini söyledi. Deniz Bey beni tanır. Gerçekten tanır. Ama bu onun dışında da o konuda gerçekten çok ciddi bir yöneticilik örneği gösterdi bana. Çok ilginçti de.

Ben bütün çalışmalarımı, kariyerimi, yani beni siyaseten tanıyor ama mimar olarak Kadri Atabaş’ı tanımıyordu. Dolayısıyla ben bütün mimarlık kariyerimi onun dışında oluşmuş mimarlık belgeleriyle birlikte yanıma aldım. Ve Deniz Bey'in önüne gittim. Tabii yanına seçici kurul da oturdu. Ve Deniz Bey kendisine ve Önder Bey de vardı yanlış hatırlamıyorsam.

Ve ben yarım saatten fazla bir süre Deniz Bey'e yapılmış projelerimi, yayınlarımı, kitaplarımı, makalelerimi hepsinin sunuşunu yaptım ve nasıl baktığımı anlattım. Bunları dinledikten sonra evet bu arkadaş aynen bu arkadaş bizim yapımızı yapacak ehliyete sahip dedi. Yani garip son derece şey bir, bence doğru bir idari tavır gösterdi.

Partinin yapılanması üstüne muhtemel olabilecek değişiklikler üstüne senaryolar geliştirildi. Ve bu senaryolara dayalı bir mekân programı hazırladık. Bunu da bir kurulla birlikte geliştirdik. Sonra ben beş ayrı proje hazırladım. Her biri birbirinden farklı çok yoğun bir çalışma oldu gerçekten. Arsanın potansiyeli belli, kısıtlamaları belli, eldeki para belli, muhtemel senaryolar belli. Beş ayrı seçeneğe göre beş ayrı proje hazırladık biz. Ve bu sefer gene önce Deniz Bey ve Önder Bey'in içinde olduğu bu danışma kurulunun seçici kurulundan oluşan on yedi sekiz kişilik bir kadroya önce biz bu beş proje üstünden sunuş yaptık.

Uzun bir sunuş oldu. Kendi odasındaydı sanıyorum. Ben bütün takımımla gittim. Yani tesisatçısı, statikçisi herkes hep beraber gittik. Sunuşları dinlediler. Teşekkür ederiz biz bu projeler seçenekler üstüne bir düşünelim dediler. Sonra kendi aralarında kurul olarak tartıştılar. Dediler ki biz burada şu seçeneği daha bize yakın bulduk. Ama bunda da şu, şu tür değişiklikleri istiyoruz.

Mesela birisi bu meşhur merkez yönetim kurulu salonu orada da kendini dışa ifade ediyor ama UFO değildi. O diğer bir seçenekte vardı. O parti kendisi de bunun bununla birleştirilmesini önerdi. Böyle birkaç önerileri oldu biçimsel olarak.

Ve bu sefer parti meclisine sunmamızı istediler. Yani o çok katılımcı bir süreçten geçmiştir proje. Parti meclisine sunuşu ben yapmadım ama. Yani seçici kurul kendisi yaptı. Parti meclisinin onayından sonra milletvekillerine de sunuşu yaptılar. Yani o proje tabii üç ayrı kademeden geçerek kabul edilmiş bir projedir.

Tabii o dönemki parti yapılanmasını öncelediği için proje bugünkü dünyaya adaptasyonunda sonradan içine girilen daha da dağınık o popülist süreç, dallanıp budaklanan yapı ve yarattığı konuların parti yapıya verdiği etkiler var. Bunu ayrıca konuşabiliriz. Ama sonuçta böyle bir sürecin sonucunda bu proje kabul edildi.

O nedenle hani çok katılımcı bir süreçtir. Çok ilginç. Bunları 2006-2007'de yapıyoruz. Dolayısıyla bunun sonucunda proje geliştirildi, onaylandı. Müteahhitlik ihale istediler. Yani bu çapta işi yapabilecek çeşitli baya bir firma seçildi. Türkiye'nin en öne gelen firmalarının bir listesiydi. Onların içinden teklifler alındı.

Mimarlık kimliğinizle bütün proje sürecinde görev yaptınız mı?

Danışmanlık yaptık. Kontrollük o tarihte ayrıca veriliyordu. Ve onu da çok iyi bir büro aldı. Onlar bayağı da iyi götürdüler.

Röportajın tamamı için;

https://www.youtube.com/watch?v=T3Jr-iPvU9U