1923’te Ankara başkent olduğunda şehrin taş sokaklarında yankılanan ilk meselelerden biri neydi dersiniz? Ne Büyük Millet Meclisi’nin sıvaları dökülen binası, ne de telgraf hatlarının zayıf çekişi… En çok konuşulan konu “ev meselesi”ydi. Çünkü Ankara bir anda binlerce memurun akınına uğramış, ama onları barındıracak konut sayısı yok denecek kadar azdı.

Küçük bir Anadolu kasabasının üzerine devletin bütün yükünü bindirmek, doğal olarak kiraları fırlattı. Öyle ki, yeni başkentte maaşını alıp da büyük kısmını ev sahibine bırakmayan memur neredeyse yoktu. Çarşı esnafı arasında “Başkent oldu ama ev bulamadık” sızlanmaları dolaşırken, mebuslar da aynı sıkıntıyı kendi sıralarında tartışıyordu.

Meclis’in Gündeminde: Kira Yardımı

Kira krizi kısa sürede TBMM gündemine taşındı. 1925’te çıkarılan 586 sayılı Kanun, memurların konut kooperatifi kurması için maaşlarının yarısına kadar avans verilmesini sağladı. Bu, dönemin en somut kira desteğiydi. Bir anlamda devlet, “kendi evinizi yapın, biz de elimizi cebimize atalım” diyordu.

1928’de Maliye Bakanlığı’na memurlar için konut yapma yetkisi verildi. Fakat asıl dönüm noktası 1929’da geldi: 1452 sayılı Kanun’la memurlara doğrudan “konut/kira tazminatı” ödenmeye başlandı. Bu uygulama 1951’e kadar sürdü ve başkentin kiralarını karşılamada bir nebze olsun nefes aldırdı.

Belediyelerin Görevi, Devletin Lojmanı

1930 tarihli Belediye Kanunu, belediyelere kiralık konut yapma görevi yükledi. Ama asıl çözüm, 1940’larda yükselen devlet lojmanları oldu. Saraçoğlu Mahallesi (Namık Kemal Mahallesi), memurlar için planlı olarak inşa edilen ilk toplu konut alanıydı. Modern mimarisi, yeşil alanları ve kentin merkezine yakınlığıyla bir “örnek mahalle” olarak tasarlandı.

Kira Sınırları ve Olağanüstü Tedbirler

Yüksek kiralara karşı yalnızca yardım değil, sınırlama da devreye sokuldu. 1939 tarihli Millî Korunma Kanunu ile konut kiralarına tavan getirildi. Böylece olağanüstü dönemlerde ev sahiplerinin fiyatları daha da yükseltmesinin önüne geçilmek istendi.

Bugünden Bakınca

Ankara’nın başkent oluşuyla birlikte ortaya çıkan bu “ilk kira krizi”, aslında Cumhuriyet’in sosyal politika tarihinin de başlangıcıydı. Çünkü kira yardımı, avans, tazminat ve lojman; hepsi birer erken dönem sosyal devlet uygulaması olarak hayatımıza girdi.

Bugün hâlâ kiraların ülke gündeminde başköşede oturduğunu düşündüğümüzde, 1920’lerin Ankara’sından yükselen o ses kulaklarımıza çalınıyor:
“Memurun derdi aynı, maaş yetmiyor, ev yok, kira yüksek…”